B VITAMINI ,TIAMIN(VITAMIN Bı)

Yazar tarih Eki 4th, 2008

B VİTAMİNİ
TİAMİN (VİTAMİN Bı)

Tanımı, Yapısı ve özellikleri
B grubu vitaminleriiçerisinde ilk tanınanıdır. Bulunuşu sırasında bu vitamine ?suda eriyen Betmeni?, ?antineruritik etmen?, ?antiberiberi etmeni? gibi isimler verilmiştir. Daha sonraki yıllarda diğer B vitaminleri de bulununca Bı vitamini diye adlandırılmıştır. Vitaminin kimyasal yapısı ve sentezi 1936 yılında R.R. Williams tarafından gerçekleştirilmiştir ve tiamin adı verilmiştir. Tiamin kükürt bulunan amin anlamına? gelmektedir. Bu vitamin ?aneurin? adı ile de anılmaktadır. Tiamin bir molekül pirimidinin metil köprüsü ile, birmolekül tiazol grubuna bağlanması ile oluşmuştur.
Pirimidin ve tiazol grublarını baglayan metil köprüsü oldukça zayıftır. Özellikle alkali çözeltide ısıtılırsa bu köprü ve molekül vitamin özelliğini yitir. Bazı çiğ balıklarda bulunan tiaminiz enzimi de metil köprüsünü kırarak molekülün dağılmasına yol açar. Çayda da antitiamin faktörü bulunur
Yapay olarak hazırlanan vitamin, tiamin hidroklorşid şeklindedir. Bu şekil dayanıklıdır. Tiamin hidroklorid sarımsı- beyaz kristallerdir. Kendine özgü kokusu ve acımsı tadı vardır.suda çok kolay erir. Yiyecekler pişirildiği zaman tiamin tiamin pişirme suyuna geçer. Tiamin, asit ortamda dayanıklıdır. Yüksek sıcaklık molekülde parçalanma yapar. Yalnız bu parçalanma sulu ısıda, özellikle alkali çözeltide yüksek oranda, kuru ısıda daha düşük oranda oluşur
Yiyeceklerle biyoljik sıvı ve dokulardaki tiamin miktarını ölçmede çeşitli yöntemler kullanılır. Bunlardan biyolojik yöntem daha çok vitamin bulunuş zamanarında kullanılmıştır. Bugün, daha çok mikrobiyolojik ve kimyasal yöntem kullanılır. Mikrobiyolojik yöntemde tiamine gereksinmesi oaln Laktobasillus fermentum gibi organizmalar kullanılır. Kimyasal yöntemde tiamin, potasyum ferriksiyanid ile tiokroma okside edilir. Tepkime sonucu oluşan koyu mavi floresanskolorimetredeölçülür.
Tiamin, bitkilerde serbest, hayvanlarda ise piroosfat veya proteine bağlı olarak bulunur
Tiamin bitkiler tarafından yapılır. Mikroorganizmaların bir kısmı da tiamin yapabilir. Hayvanların barsaklarında bakteriler tarafından yapılır. İşkembeli hayvanlar barsaklarda yapılan vitaminde yararlanırlar. Laboratuar fareleri pisliklerini yiyerek tiamin alırlar. Yetersizlik belirtisi oluşturulması için bunun önlenmesi gerekir. İnsanların barsaklarda yapılan tiaminden yararlanma olanakları çok sınırlıdır. Tiamin yetersizliğinde verilen antibiyotik zararlı mikropları öldürerek diğerlerinin daha kolay tiamin yapmasını sağlar. Tiaminin insan vucuduna profosfat şekline gelemi ATP kullanılması gerektirir.
Tiaminin Vucutta Kullanılması
Yiyeceklerle alınan tiamin ince bagırsaktan aktif taşınam sistemiyle emilir. Günlük 5mg dan çok alırsa pasif diffüzyonla emilir. Alkol emilimi azaltır. Mükozada fosforlanarak pirofosfat şekline dönüşür. Kandaki tiaminin çoğu pirofosfat şeklinde kırmızı kan hücrelerinin içindedir. Azmiktarda plazma bulunur. Ortalama plazmada 1 mikrogram / 100ml ve ka ı hücrelerinde 6- 12 mikrogram /100 ml düzeylerinde tiamin ve tiamin pirofosfat bulunur. Dokluarın tiamin depolamaları çok sınırlıdır. Ayrıca değişik doklardaki tiamin yoğnluğu ayrıcalık gösterir. En yoğun olan dokular karaciğer, kalp, böbreklerdir. İskelet kasları ve beyinde daha az miktarda bulunur. Diyetle günlük gereksimeyi karşılayacak kadar (günlük 1.2 mg) alındığı zaman bunun, enaz % 10?u idrarla atılır. İdrarla atılanlar tiamin ve tiamniin metobolizma artığı ürünlerdir.
İşlevi: Tiaminin metoblizmada etkinlik gösteren şekli tiamin pirofosfat (TPP) dır. TPP piruvik asitle tepkimeye girerek 1 mol CO2 ayrılır, asetil TPP oluşur. Asetil TPP coA ilem tepkimeye girer serbest TPP tekrar piruvik asitle bağlanır.
Tiamin yardımcı enziminin rol aldığı tepkimeler:
1. Piruvik Asit E Asetil CoA + CO2
TPP
2. Kreps halkasında;
Alfa – Keteoğlutarik asit E Suksinil – CoA+ CO2
TPP
3. Karbonhidratların pentozfosfat yolu ile yıkımında transketolaz enzimine yardımcıdır.
Görülüyor ki tiamin yardımcı enzimi en çok karbonhidrat metobolizması için gereklidir. Yağ ve protein metobolizmasında yalnız bir yerde görev aldığı için yağlı diyetlerde tiamine gereksinme azalırken karbonhidratlı diyetlerde artmaktadır.
4. Tiamin yardımcı enzimi dolaylı olarak asetilkolininoluşumu içinde gereklidir.
Yetetsizliği: Tiamin yetersizliğinde tiamin yardımcı enziminin rol aldığı tepkimeler yürümediğinden biyokimyasal ve klinik değişikler görülür. Tiamin yetersizliğinde görülen biyokimyasal değişikliklerinbaşında; kanda piruvik asidinin artması, idrardaki tiamin ve metebolizma ürünlerinin miktarının azalması, kırmızı kan hücrelerindeki transketolaz enzimi ve tiamin pirofosfat yardımcı enzimlerini aktivitelerindeki değişmeler gelir. Eritrosit transketolaz doymuşluğu azalır. İdrardaki tiamin miktarının 27 kilogram / g kreatinin altına düşmesi, 1 mg alındığında idrarla atımın 70 mcg dan az olamsı yetrsizlik işareti sayılmaktadır.
Tiamin yetersizliğinin klinik belirtileri sinir ve sindirim sistemi bozuklukları şeklinde görülür. Bu nedenle hastalığa beriberi (polineuritis) denir. Tiamin yetersizliğinin hafif belirtileri; iştah azalması, yorgunluk ve sindirim sistemi bozuklukluklarıdır.
Beriberi: özellikle kabuksuz prinçle beslenen Uzak Doğu ülkeleri halklarında çok görülen bu hastalık alınan önlemlerle birçok ülkede yok edilmiştir. Sinir sistemi bozuklukları şeklinde gözüken beriberi hastalığında, eklemlerdeki şişmeler ve agrılar yüzünden refleks hareketinin durması ile dende kaybolur. Ayrıca kalp büyümesi ve yetmazliği de belirtilerdendir. Tiamin zamanında verilmezse hastalık ölümle sonuçlanır. Ödemle birlikte akut olarak görülüne yaş; ödemsiz, kronik şekşinde kuru beriberi denir.
Tiaminsiz bir diyetle beslenen hayvanlarda 3-4 hafta sonra hastalık belirtileri görülmeye başlar, bu hayvanlar uçamaz, yürüyemez, ayakta duramazlar. Hayvanın iştahı azalır, zayıflar, baş arkaya çekilir, tiamin verilmezse ölür. Tiamin yetersizliği olan annelerin çocuklarında da beriberi görülebilir. Halk çoğunluğunun diyeti tam buğday türevlerine dayandığı için ülkemizde tiamin yetersizliğine rastlanmaz. Yalnız, alkoliklerde tiamin yetersizliğine bağlı beriberi görülebilir. Alkol, tiamin emilimini azaltır, gereksinmeyi artırır ve koenzim (TPP) şekline düşünümünü azaltır.
Gereksinim ve Kaynakları
Tiamin için günlük gereksinmenin saptanmasında idrardaki tiamin ve tiaminin metebolik ürünleri ile kırmızı kan hücrelerinde transketolaz ve TPP aktivitelerinin düzeyleri ve klinik beliritilerin iyleştirilebilmesi için gerekli dozlar esas alınır.
Tiamin gereksinmesi enerji tüketimi ile ilgilidir. Bu alanda yapılan araştırma sonuçları günlük alınan 0.27 – 0.33 mg/ 1000 kalori tiaminin yetersizlik belirtilerini önlediğini göstermektedir. Birleşmiş Milletler ve Tarımsal ile Sağlık Örgütlerince kurulan ortak uzmanlar kurulu, deneysel bulguların yanında bireysel ayrıcalıkları da düşünerek günlük 0.4 mg/ 1000 kalori (4184kj) tiamin alınmasını salık vermiştir. Enerji sınırlı diyette günlük alım ena az 1 mg olmalıdır.
Tiamin gereksinmesi yüksek enerji alımında özellikle fazla alkol tüketiminde, diyette karbonhidrat oranın protein ve yağa göre artmış olduğu durumlarda, enerji metebolizmasını hızlandıran enfeksiyon hipertiroidizm, gebelik, emziklilik ve büyüme gibi durumlarda artar.
Tiaminin en zengin kaynakları bitkilerin tohumlarıdır. Yalnız, tiamin, tohumların dışkısımlarında ve embriyolarında, endosperm kısmından daha yoğun olarak bulunur. Bu nedenle de tahıl taneleri öğütülürken kepeğin ve embiryonun ayrılma durumuna göre vitamin kaybı olur. Örneğin, tam buğday tanesinin 100 gramında 0.55 mg tiamin bulunurken, bu miktar 80 randımanlı unda 0.26, 60 randımanlı unda 0.03?e düşer. Bulgurda vitamin kaybı olmaz. Bulgur yapmak için önce buğday taneleri kaynatıldığı için kaynama sırasında suya geçen tiamin, tanenin iç kısmına kadar emilir. Böylece ayrılan kepekte tiamin azdır. Sebzeler suda pişirilip suyu atılırsa, tiamin pişme suyuna geçer ve kaybolur, pişirmede soda eklenmesi de vitamin kaybını artırır.
Mayalarda tiamin bulunduğu için mayalı ekmeklerde mayasızdan daha çok tiamin vardır. Bazı ülkelerde örgütlenme esnasında tahıl tanelerinden ayrılan tiamin tekrar eklenmektedir.
Ağızdan 500 mg alındığında toksik etki görülmemiş, parenteral yolla verildiğinde görülmüştür.

RİBOFLAVİN (Vtamin B2)
Tanımı, Yapısı ve Özellikleri
Vitaminler üzerindeki araştırmaların başlangıç yıllarında (1920-1930)büyüme için gerekli suda eriyen B etmeninin tek bir öğe olmadığı anlaşılmıştır. Maya, karaciğer, ve tahıl kepeği 120°C?lik sıcaklıkta birkaç saaat isitıldığı zaman anti beriberi etmeninin yok olduğu, fakat sıcağa dayanıklı diğer bazı etmenlerin büyümeyi olumlu yönde etkilediği gösterilmiştir. Bu etmenlerden ilk bulunan İngilizler tarafından B2 Amerikalılaraca G vitamini olarak tanılmıştır. Sonradan Gadı kullanılmaz olmuştur.
Daha sonraki yıllarda (1935), süt, karaciğer, yumurta ve yeşil bitkilerde sarı – yeşil fluoresans veren bir öğenin olduğu görülmüştür. Bunlardan yumurta akında ayrılana ?ovaflavin? sütten ayrılana ?laktoflavin? adı verilmiştir. Aynı yıllarda bira mayaında da bulunan bu öğeye Warburg ve Christian sarı enzim adını vermişlerdir. Bunu izleyen yıllarda (1938), bu öğelerin hepsinin aynı olduğu ortaya konmuş ve Karrer tarafından ?riboflavin? adı verilmiştir.
Vitamin kimyasal yapısı aynı yıl içerisinde iki ayrı araştırıcı, Karrer ve Kuhn tarafındangösterilmiş ve sentezi yapılmıştır. Riboflavin deyimi vitamin yapısında bulunan?riboz? ve ?flavin? gruplarından gelmektedir. Riboz beş karbonlu basit karbonhidratlardandır ve flavin sarı pigmentir.
Riboflavin, suda eriri. Riboflavin bulunan yiyecekler bol suda kaynatılır ve bu su atılırsa riboflavinde kayıp olur. Pişirirken soda eklenmesi vitamin kaybını daha artırır, ısıya, tiaminden daha dayanıklıdır. Ancak çok yüksek ısıda uzun süre kaynatmakla molekülde parçalanma olur. Işığa karşı çok duyarlıdır. Işık temasında vitamin özelliğini kaybeder. Örneğin, aydınlık serin yerde 2 gün bekletilen yoğurttaki riboflavin dörtte bir kaybolur. Yine yğurdun suyunun süzülmesi, tarhananın güneşte kurutulması önemli vitamin kayıplarına neden olur. Riboflavin turuncu sarı renktedir. Eriyik içerisinde yeşilimsi sarı fluoresans gösterir. H2 eklenerek indirgenmiş şekli remksiz reoksidasyonla (H2 ayrıldığında) turuncu – sarı renk gösterir. Alkali çözeltide ısıtılırsa molekülde değişimler olur ve vitamin özelliğini kaybeder. Asit çözeltide dayanıklıdır.
Bitkiler riboflavin yapabilirler. Genç bitkilerde yaşlılardan daha çok riboflavin bulunur. Yine yapraklardaki riboflavin yoğunluğu tohumlardan daha yüksektir.
Bitkiler, maya ve küflerin birçoğu da riboflavini yaparlar. Hayvanlar riboflavin yapamazlar. Yalnız, hayvanların barsaklarında bakteriler tarafından riboflavin yapılır. Geviş getiren hayvanların barsaklarda yapılan riboflavin sağlamaları çok sınırlıdır.
Bitki ve hayvan dokularında riboflavin serbest halde bulunabildiği gibi fosforik asit ve adenin nükleotide bağlo olarak da bulunur.
Yiyecekler ve vucut sıvılarındaki riboflavin ölçülmesinde mikrobiyolojik ve fluorometrik yöntemler kullanılır. Mikrobiyolojik yöntemde, riboflavine gereksinimi oaln Laktobasillus casei kullanılır. Bu organizmanın çoğalması ile oluşan metebolizma ürünü laktik asit titrarasyonla ölçülür. Bilinen standart ortamdaki organizmanın ürettiği laktik asitle karşılaştırılarak deney örneğindeki riboflavin miktarı öğrenilir.
Fluorometrik yöntemde, deney örneğindeki riboflavin yoğunluğuna göre değişen fluoresans fluorometre ile ölçülüp bilinen standarla karşılaştırılır.
Vucutta Kullanılması
Yiyeceklerdeki serbest riboflavin, riboflavin fosfat ve dinükleotidler ince barsaklarda aktif taşınma sistemiyle emilir. Emilme sırasında da fosforlanma olabilir, safra tuzları emilimi artırır. Alkol ise azaltır.
Kan plazmasındaki riboflavin düzeyi 2.5- 4.0 mcg/ 100 ml?dir. Bunun 2/3?ü FAD, geriye kalanı ise FMN dir. Kırmızı kan hücrelerindeki riboflavin yğunluğu 15- 30 mcg/100 ml civarındadır. Diğer dokularda da genellikle proteinlerebağlı olarak riboflavin bulunur. Riboflavin en yoğun bulunduğu organ karaciğer (vucuttakinin 1/3?ü) ve böbreklerdir. Retinada, serbest halde bulunur. Dokuların riboflavin biriktirme yetenekleri sınırlıdır.
Gaitada bulunan riboflavin çoğunluğu barsaklarda yapılan vitamindir. Günde ortalama gaitadaki riboflavin miktarının 500- 700 mcg kadar olduğu bulunmuştur.
İdrarla riboflavin atımı alınanla orantılıdır. Bazı araştırmalarda, yetişkinlerde günlük riboflavin alınımı 1.11 mg olduğu zaman bunun ortalama %10?unun, alınan miktar günlük 1.1 miligramın üzerine çıktığı zaman %30?unun idrarla atıldığı bulunmuştur. İdrarla atılan riboflavinin, yarısı serbest, kalanı okside olmuş metebolitleridir.
Birey, eksi azot dengesinde olduğu zaman ribvoflavin atımının artığı bulunmuştur. Bu durum flavoprotinlerinin kolayca yıkıldıklarını göstermektedir. Bunun yanında ağır fiziksel çalışmada, enerji ve riboflavin alımı aynı olduğu halde, idrarla riboflavin atımının azaldığı bulunmuştur. Ağır fiziksel çalışma ile birlikte yiyecekler kısıtlandığı zaman idrarla riboflavin atımı yükselmektedir. Yiyecek kısıtlanması ile birlikte, fiziksel çalışma durduğu zaman, idrardaki atım daha da artmaktadır. Buna karşın yiyeceklerin kısıtlandığı zamanlarda riboflavin atımının aartmadığı olgular da rapor edilmiştir.
Diyetin özelliğinin riboflavin atımını etkilediği bildirmektedir. Bir araştırmada, günlük alınan riboflavin miktarı aynı (0.6 mg) olduğu zaman, diyetle et çok verildiğinde riboflavin atımının artığı, azaltıldığı zaman ise azaldığı bulunmuştur. Gaita riboflavin miktarı değişmemiştr. Diyet sebzelere dayalı olduğu zaman giatadaki riboflavin miktarının arttığı görülmüştür. İdrar ve gaitadan atılan riboflavin arasındaki korelasyon yetersizliği,barsaklarda yapılan vitamin idrardaki riboflavine etkisinin olamdığını göstermektedir.
İdrardaki riboflavin miktarının 40- 70 mch/ 24 saatlik idrar, eritositlerdeki miktarının 8 mcg/ 100 ml düzeyine düşmesi, riboflavin yetersizliğine bağlı klinik belirtilerin başlangıcı sayılmaktadır.
İşlevi: Riboflavin nükleotid şekilleri metebolizmadaki bazı enzimlerin yardımcısıdır. Riboflavin yardımcı enzimlerin rol aldığı kimyasal tepkimeler daha çok hücredeki oksidasyon – redüksiyon süreci ile ilgilidir. Riboflavin yardımcı enzimleri bir molekülden diğer moleküle hidrojen taşınmasında görev alırlar. Elektron utransfer zincirinde riboflavin yardımcı enzimi NADH yardımcı enzimindeki hidrojeni alarak sitokrom enzimine taşır. Burada riboflavin oksidasyon aracıdır.
Elektron transferi dışında da riboflavin, metebolizmasındaki birçok tepkimede yardımcı enzimdir:
1. Protein ve amino asit metebolizmasında amino asit oksidaz veya hidrogenaz enzimlerinin çalışması riboflavin yardımını gerktirir.
2. Kreps halkasında suksinik asidinin fumarik aside dönüşmesinde riboflavin görev alır.
3. Yağ metebolizmasında Asil CoA dehirdrogrenaz enzimlerinin çalışması riboflavine olur. Böylece yağ asidi zincirinde çift bağlar oluşur.
4. Ksantin dehidrogenaz enziminin çalışması da riboflavini gerktirir. Böylece purin ürik aside dönüşür.
5. Aldehit dehidrogenaz enzimleri için de riboflavin yardımcı enzimdir. Bu tepkimelerle aldehitler asitlere okside olur. Buna göre riboflavin, protein, yağ, karbonhidrat ve nükleik asidin metebolizması için gerekli bir yardımcı enzimdir.
Yetersizliği:riboflavin yetersizliğinde biyokimyasal ve fiziksel olmak üzere çeşitli blirtiler görülür. İdrarla atım 40 mcg/ 245 saat idrar altına düşer. Eritrosit glutatyon reduktaz(EGR) aktivitesi artar. Riboflavin yetersizliğinde klinik bulguların başında; derideki, özellikle dudak, burun ve göz kenarlarındaki yaralar gelir. Bunun dışında, göz damarlarında genişleme, yanma, görme zorluğunu ve sinir sistemi bozuklukları riboflavin yetersizliğinin belirtilerindendir. Yetersizliğinde mikroba karşı antikor oluşumunda azalma olur.
Gereksinim ve Kaynakları
Günlük gerksinimin saptamaında idrar ve eritrositlerdeki riboflavin düzeyi ve klinik belirtileri iyileştiren miktar esas alınmıştır. Riboflavin gereksinimi diyetin bileşimine göre değişmektdir. Diyette kaliteli protein yeterli olduğu zaman yetişkinlerde günlük alınan 0.6 – 0.8 mhg riboflavin, yetersizlik belirtilerini önlemektedir. Riboflavin gereksinimi enerji alınımı ile ilgilidir. Günlük 0.25 -0.27 mg/ 1000 kalori düzeyinde alınan riboflavin yetersizlik belirtileri ni önlediği bildirilmiştir.
Birleşmiş Milletler Besin ve Tarım ile Sağlık Örgütlerince kurulan ortak uzmanlar kurulu, günlük 0.55 mh/ 1000 kalori (4184 kj) riboflavin salık vermiştir. Büyüme, gebelik, enzimlik ve diğer nedenlerle metebolizmanın hızlanması riboflavin gereksinimi artırmaktadır. Kaliteli protein yetersizliğinde karaciğerde riboflavin tutulamdığından daha çok riboflavin alınması gerekebilir. Ağızdan doğum kontrol hapları alan kadınlarda idrar riboflavin düzeyi düşük bulunduğundan gereksinmenin arttığı belirtilmiştir.
Riboflavin tiamin aksine tahıllarda sınırlıdır. Riboflavin enzengin kaynakları; et, süt,ve yumurta gibi hayvansal protein kaynağı yiyecekleridir. Yeşil yapraklı sebzeler, kuru baklagil ve maya riboflavinin iyi kaynaklarıdır. Tahıllardaki riboflavin yoğunluğu oldukça düşüktür. Bu nedenle diyeti tahıla dayalı toplumlarda riboflavin yetersizliği sık görülür. Ülkemizde özellikle okul çocukları, askerler ve kadınlarda riboflavin yetersizliğine bağlı deri lezyonlarının (duduaklarda cheilosis ve angular stomatitis ile papilla atrofisi) sık görüldüğü rapor edilmiştir. Değişik bölgelerdeki insanlar arasında riboflavin yetersizliği belirtilerinin görülüş sılığı %5 – 49 arasında değişmektedir.
Riboflavin yetersizliğinin sık görüldüğü topluluklarda riboflavin ucuz kaynağı sayılan yeşil yapraklı sebzelere uygulanan yanlış pişirme işlemleri riboflavin kaybına yol açmaktadır. Bu nedenle, sebzelerin ve kuru baklagillerin pişirilmesindeki yanlışlıkların düzeltilmesi riboflavin yönünden beslenmeye yardımcı olabilirler. Örneğin, pişirme ile riboflavin kaybı önlenmiş olsa günlük alınan bir porsiyon (200g ) yeşil yapraklı sebze ortalama 0.46 mg, bir porsiyon kuru baklagil yemeği 0.10 mg, altı orta dilim ekmek 0.21 mg ve bir su bardağı süt veya yoğurt 0.40 mg olamak üzere toplam 0.46+0.10+0.21+0.40 = 1.17 mg riboflavin sağlar. Bu miktar ise yetişkin bir kimsenini günlük gereksinimini karşılayacak düzeydedir.
Kış için hazırlanan tarhana, riboflavin ve diğer yönlerden değerli bir yiyecektir. Yalnız, tarhana güneşte kurutulurken riboflavin değerini büyük ölçüde kaybeder. Tarhananın gölgede veya üzerine ince örtü serilerek kurutulması riboflavin değerinin korunmasında yardımcıdır.
Sütün pastorize edilmesi ve kaynatılması riboflavini etkilemez. Et ve yumurtanın pişirilmesinde de riboflavin kaybı pek olmaz. Buna karşun et ızgara edilirken damlayan suyu atılırsa bir miktar riboflavin kaybı olur. Yoğurdun yeşilimtrak suyu atılırsa ve süzülürse riboflavin kaybı olur.

AYDIN

Yazar tarih Eki 4th, 2008

 

GENEL BİLGİLER

Yüzölçümü: 8.007 km²
Nüfus: 824.816 (1990)

İl Trafik No: 09

Aydın, Tralles antik kentinin üzerine kurulmuştur. Eski çağlarda Ege Bölgesi?nin en önemli kentlerinden birisidir.Antik dönemin birçok bilgin, mimar, heykeltıraşı Aydın?da yetişmiştir. Bunlar arasında Antemiyus, Thales, Anaximandros, Anaximenes, Hekotaios, Hippodamos, İsodor sayılabilir.
İLÇELER

Bozdoğan: Büyük Menderes havzasının güneyinde Akçay’ın suladığı ovanın yanında yükselen Madran dağı eteklerindeki iki tepe üzerine kurulmuştur. Aydın’a 76 km. uzaklıktadır. İlçedeki tarihsel yapı kalıntıları ve buluntuları çok eski çağlara aittir. Roma, Bizans ve Selçuklu kültürlerinin izlerini taşıyan eserler de vardır. Koyuncular köyü yakınında bulunan Neopolis Kavaklı köyü, Körteke kalesi, Örtülü ve Konaklı köylerindeki Sarnıçlar ve Kemer Köprüsü bunların başlıca örnekleridir.

Buharkent: İl merkezine 86 km. mesafedeki İlçede Kızıldere kaplıcaları bulunmaktadır.

Çine: Aydın il merkezine 38 km. uzaklıktadır. Çine, Antik , Karya ve Onya bölgelerini birbirine bağlayan geçit üzerinde olması nedeniyle Aydın’ın eski ve önemli yerleşim yerlerinden biridir.

Gerga: Eski Çine’nin 6 km. güneydoğusundaki ovacık köyünün kuzeyinden bir saat süren yaya tırmanma ile ulaşılabilen Gerga ören yeri, ulaşım güçlüğüne rağmen görülmeye değer bir karya kentidir

Koçarlı: Aydın il merkezine 22 km. uzaklıktadır. Büyük Menderes vadisinin ortasında ve Koçarlı çayının iki yakasındaki yamaçlarda kurulmuştur. Amyzon antik kenti ve Cihanzade Mustafa Camii önemli eserlerdendir.

Kuşadası

Nazilli: Aydın’a 45 km uzaklıktadır. Nazilli ilçesine 3 km. uzaklıkta, Bozkurt ve Eyeli yaylaları arasında kurulmuş olan Mastavra Antik Kenti, zamanında menderes havzasının ticaret merkezlerinden biriydi.

Söke: Aydın’ın 59 km. batısında olup, Büyük Menderes akarsuyunun yakınında kurulmuştur. Didyma, Miletos, Priene gibi ünlü kentler, ilçe yakınındadır. İlçenin 12 km uzaklıkta Güllübahçe kasabasının yakınında yer alan Priene antik kenti, Mykale Dağı yamacında güneye bakan doğal bir platform ve çevresine kurulmuştur.

Sultanhisar: Aydın iline 25 km uzaklıktadır. Kuzeyinde Aydın dağları uzanmaktadır. Nisa (Nyssa) Sultanhisar ilçesinin kuzeyinde yükselen Malgaç dağı eteklerinde, doğal güzelliklerle dolu yamaçlara kurulmuştur. İlçeden kıvrılarak yükselen 3 km asfalt yol ile ören yerine ulaşılır.

Akaraka (Acharake): Kutsal sırlarını saklayan bir sağlık merkezi olarak nitelenebilir. Salavatlı köyü yakınında olup eski kaynaklara göre Pluton ve Charo adlı iki tanrılı dinin de kutsal merkeziydi.

Yenihisar: Aydın iline 108 km. mesafede olup, antik Milet ve Priene kentlerine komşudur. Bodrum hava alanına Akbük üzerinden ulaşılabilen ilçede, Ege’nin en güzel deniz, kum ve güneşi mevcuttur. Zengin tarihi , Didim ve Altınkum sahili ile turizm alanında önemli bir yeri olan Yarhisar, Ege sahilinde görülmesi gereken en güzel turizm beldelerindendir. Antik çağın kehanet merkezi olan Didim’de, güneş tanrısı Apollon adına kurulan büyük bir tapınak bulunmaktadır. Kadere çok inanan antik çağın insanları Apollon’u aynı zamanda bir kehanet tanrısı olarak tanımıştır.

Yenipazar: Aydın il merkezine 41 km. uzaklıktadır. Orthasia (Ortosi) antik kenti ilçenin 5 km. doğusunda, Donduran köyündedir. İonlar tarafından kurulmuş, M.Ö 7 yy.da Asyalı atlı bozkır kavimlerinden, Kimmerlerin istilasına uğramış, daha sonraki yüzyıllarda Lidya, Pers, Roma ve Bizans dönemlerini yaşamıştır.

NASIL GİDİLİR?
Karayolu: Aydın ili E-24 karayolu üzerindedir.

Otogar Tel: (+90-256) 356 47 12

Demiryolu: Demir yolu ulaşımı mevcuttur.

İstasyon Tel: (+90-256) 225 18 24

Denizyolu: Kuşadası Limanı’ndan denizyolu ulaşımı sağlanmaktadır.

Liman Tel: (+90-256) 612 15 13

Havayolu: Küçük uçakların inebileceği bir havalimanı vardır. İzmir havalimanı 130 km. uzaklıktadır.

Hava Limanı Tel: (+90-256) 225 86 78

COĞRAFYA

Coğrafi konumu nedeniyle ilk çağlardan beri önemli bir yerleşim merkezi olan Aydın’ın kuzeyinde İzmir ve Manisa, doğusunda Denizli, Güneyinde Muğla yer alır. Batı sınırları ise Ege Denizi kıyıları çizer. İlin denizden yüksekliği 40 metredir.

Akdeniz ikliminin etkisindedir. Bu iklim şartları ve topografik yapı Aydın ve çevresinde iki ayrı bitki topluluğunun (maki ve orman) gelişmesine neden olmuştur. Bunun yanında zeytin, incir, turunçgiller, kestane vb. kırsal kesimde ise çam ve benzeri türler mevcuttur.

En yağışlı mevsim kıştır. Yaz mevsiminde yok denecek kadar az yağış almaktadır. Kar yağışı ender görünür. Aydın, özellikle batıdan gelen hava akınlarına açıktır. Rüzgar yönü daha çok doğu – güneydoğusudur. Bunu güneybatı (lodos) ve batı rüzgarları izler.

TARİHÇE
Aydın, Traklar tarafından kurulmuş ve Tralles adı ile anılmıştır. Depremle yıkıldıktan sonra yeniden imar edilen kentte,Traklar’dan sonra Spartalılar, Hititler, Frigler, İyonlar, Lidyalılar, Persler ve Romalılar zaman zaman yörede hakimiyetlerini kurarak kendi kültürlerini bölgeye taşımış ve yörenin gelişmesine öncü olmuşlardır. 1186 yılında Selçukluların, 1300 yılında Aydınoğulları’nın eline geçen şehrin adı Aydın Güzelhisar olmuştur. Bu ad Aydın şekline dönüşmüştür. 1426 da Osmanlıların eline geçen Aydın bu günkü yerine kurulmuştur. 1923 yılında il olmuştur.

NE YENİR?

Aydın?da yapılan yemeklerden bazıları; kulak çorbası, patlıcan-biber taratorlu turşu, kuyu tandırı, etli kereviz, etli enginar, pelvize tatlısı, paşa böreği, yuvarlama, ısırganotu böreği, ebegümeci kavurması ve arapsaçıdır.

NE ALINIR?

Halı, kilim, deri giysiler ve mücevherat yöreden alınabilecek hediyelik eşyalardır.

YAPMADAN DÖNME

Aphrodisias antik kenti ile Didyma Apollon tapınağını ziyaret etmeden,
Kuşadası Altın Güvercin yarışmasını seyretmeden,
Ege yöresine özgün zeytinyağlı yemeklerinden, nefis incirlerinden, şaheser üzümlerinden ve bunlardan yapılan şaraplardan, narenciye ürünlerinden tatmadan,
Turunç reçeli almadan,
Başta çipura, kefal, mercan ve barbunya olmak üzere enfes balık türlerini denemeden,
Halı, kilim, deri giysiler, mücevherat vb. hatıra eşyaları satan zarif butiklere uğramadan,
Dönmeyin…

GEZİLECEK YERLER

Müzeler ve Örenyerleri
Kaleler

Camiler

Korunan Alanlar

Mağaralar

Kaplıcalar

Plajlar

Yaylalar

Sportif Etkinlikler

Kruvaziyer ve Yat Limanları

Kuş Gözlem Alanı

Müzeler

Aydın Müzesi: Aydın Müzesi 1959 yılında kurulmuştur. Çok geniş ve güzel bir bahçe içinde modern Müze binasına sahiptir. Müze bahçesinde Aydın çevresinden derlenmiş lahitler, mezar taşları, sütun başlıkları, yazıtlı steller ve çeşitli mimari parçalar sergilenmektedir. Müze içerisinde bir Arkeoloji salonu, bir sikke salonu ve bir etnografya salonu mevcuttur.

Detaylı Bilgi

Milet Müzesi: Milet antik kenti içinde yer alır. 1973 yılında hizmete açılan Milet Müzesi’nde mavi salon, küçük salon ve orta salon olmak üzere üç teşhir salonu vardır. Mavi salonda;kronolojik sırayla eserler teşhir edilmiştir. Bunlar, fosiller, keramikler, geometrik eserler, taban mozaikler ile amphoralardır. Küçük salonda; tiyatro maskeleri, kandiller, maden eserler, cam eserler, heykelcikler, altın eserler ve küçük madeni eşyalar ile sikkeler bulunmaktadır. Orta salonda; heykeller ve mezar taşları yer alır.

Detaylı Bilgi

Afrodisyas Müzesi: Karacasu ilçesi, Afrodisyas antik kenti içinde bulunmaktadır. 1979′da ziyarete açılan Müzede Afrodisyas kazılarından elde edilen arkeolojik buluntular sergilenmektedir. M.Ö. 4000′den itibaren yapıldığı anlaşılan eserler sekiz ayrı salonda yer almakta olup, bu salonlar; Afrodit salonu, Panthesilaia salonu, küçük eserler salonu, bitmemiş eserler salonu,odeon salonu, Melpomene salonu( iç avlu ve bahçe açık salonu)’dur. Ayrıca bu salonların dışında bahçede birçok eser bulunmaktadır.

Detaylı Bilgi

Aphrodisias Müzesi Görüntüleri ( 7.6 MB )

Örenyerleri

Nysxa: Sultanhisar ilçesinin kuzeyindeki Malgaç Dağı eteklerinde zeytin bahçeleriyle dolu yamaçlara kurulmuş Nysxa (Nisa) antik kentinin tarihinin kaynağı, coğrafyacı Strabon’dur. Sel yatağından dolayı iki kısımdan oluşan kent Atymbra isimli eski bir ;yerleşmenin üzerine Selekvos Kralı I. Antiochus tarafından kurulmuş ve kralın eşinin adını almıştır. Nyxsa’da yetişmiş olan Aristodem’in kurduğu iki katlı kütüphane, Hellenistik çağa ait su deposu, Roma dönemine ait stadyum ve köprü, halk meclisi ve Acharaka yolu üzerindeki şehir nekropolü görülebilecek başlıca yapı kalıntılarıdır.

Alabanda: İsmi Karia dilinde at ve zafer anlamına gelen ALA ve BANDA sözcüklerinden oluşmuş bir Karia kentidir. Helenistik ve Roma dönemlerinden kalma kuleli sur, tiyatro, senato, halk meclisi binası, Agora ve anıt mezar görülebilecek kalıntılardandır. Ayrıca güney yönündeki Kemer Deresi üzerinde Roma yapısı bir su kemeri uzanır.

Priene: Çağının önemli piskoposluk merkezi olan antik kent Prienne, Milet’in kuzeyinde, dik açılarla kesişen bir geometrik düzene göre kurulmuştur.

Kentin en önemli yapısı kentin tepesine kurulmuş olan Athena Tapınağıdır. Bundan başka kentin ;kuzeydoğusunda bulunan ve Helenistik devirde yapıldığı belirtilen tiyatroda görülmeye değerdir.

Milet: Yenihisar ilçesi, Balat köyü yakınlarındadır. Milet’te ilk yerleşimin M.Ö. 2000 ortalarından başlamak üzere Myken kolonisi varlığı ile görüldüğü bilinmektedir.

Daha sonra Milet, Atina Kralı Kodros’un oğlu Nekus önderliğindeki İonialılar tarafından tekrar kurulmuştur. İonia’nın en önemli şehir limanlarından birisidir. Dört limanı vardır.

Ören yerinde bu dönemlerden kalma; Milet Tiyatrosu, Faustina Hamamı, agora, tören caddesi, anıtsal çeşme, gymnasium, Virgilius Capito, hamam, Türk hamamı, Athena Tapınağı stadium, delphinion, liman anıtı, agora, Zeus Olympios Temenosu, bouleuterion (Senato Binası), Mısır Tanrılarının Temenosu kalıntıları bulunmaktadır.

Tralles (Tiral): Aydın il merkezine 1 km. kadar uzaklıktadır. Kentten günümüze halk arasında “üç göz” olarak bilinen yapı ve kuzeydeki tiyatroya ait bir kalıntı olan cavea gibi az sayıda eser kalmıştır. 1997 yılından itibaren burada arkeolojik kazılara başlanmış olup, Roma dönemine ait bir hamam, Hellenistik. Roma ve Bizans dönemlerinde kullanılmış bir Arsenal yapısı ve bir Bizans dini yapısı açığa çıkarılmıştır.

Afrodisyas: Bu kent Antik Çağın önde gelen mimarlık, sanat, heykeltıraşlık ve tapınma merkezlerindendir. Karacasu ilçesinin 12 km. güneydoğusunda bir Karia kenti olarak kurulan Afrodisyas altın çağını Roma döneminde yakalamıştır. Bu dönemde olağanüstü güzellikte ;mermer heykeller ve yapılar inşa edildi.

Yapılan arkeolojik araştırmalar sonucunda kentte mimarlık ve heykeltıraşlığın yanı sıra tıp ve astronomi alanlarında da çalışmalar yapıldığı belirlenmiştir. Kentte görülebilecek başlıca yapı kalıntıları, MS 12. yy.da İmparator Hadrianus zamanında ;yapılan hamam, büyük havuzlu agora, MÖ. 100 yıllarında tanrıça Afrodit için yapılan tapınak, stadyum, tiyatro, hamam,odeon, psikopos sarayı, felsefe okuludur.

Panionon: Kuşadası Davutlar beldesindedir. Antik Dönemde, İon kentleri birliğinin merkeziydi. İonlar burada toplanıp, kararlar alırlardı.

Neopolis: Kuşadası’nın hemen yakınında, Yılancı Burun denilen yerdedir. İlçenin ilk antik yerleşimi olarak bilinir.

Didyma: Miletos’un 18 km. güneyindedir. Antik çağın kehanet merkezidir. Apollon tapınağı en önemli eserlerindendir.Tapınak dipteros planlı (çift sıra sütun) olup, hiçbir zaman bitirilememiştir.

Myus: Söke’nin 18 km. güneyindedir. İyon birliğine ait önemli bir kıyı kenti idi.

Iassos: Didim ilçesi yakınlarında bulunmaktadır. Bu antik kent, Dionysos şarap tanrısı adına inşa edilmiş tiyatro ve burada yapılan festivaller ile bir müzik ve tiyatro kenti olarak ün kazanmıştır.

Gerga: Çine ilçesi yakınındadır. Kaidelerden koparak düşmüş dev boyutlu insan heykelleri ile “Gerga” yazılı yapılar dikkat çekicidir.

Alinda: Karpuzlu ilçesi yakınındadır. Kraliçe Ada’nın granit kentidir. 35 sıralı bir tiyatro, iki katlı kule, agora ve surlar önemli kalıntılardır.

Mastaura (Mastavra): Nazilli ilçesi yakınındadır. Eskiden para basılan ticaret merkezlerinden biriydi. Ören yerinde sur, tiyatro, su kemeri ve bazı yapı kalıntıları vardır.

Magnesia: Germencik ilçesi, Ortaklar beldesi yakınındadır. Önemli olaylara sahne olduğu için olaylar kenti olarak tanımlanır. M.Ö.3 yy.a ait Artemis ve Zeus tapınakları, agora, hamam, tiyatro, gymnasium, stadium ve Bizans surlarına ait kalıntılar mevcuttur.

Orthasıa (Ortosı): Yenipazar ilçesi yakınındadır. Menderes vadisine bakan bir tepede Akropolü mevcuttur.

Acharaka (Akaraka): Sultanhisar ilçesi, Salavatlı köyü yakınındadır. Sağlık merkezi olarak bahsedilir. Plutonium tapınağı ve içindeki şifalı su ve gazlar bulunan Charonium mağarasından bahsedilir.

Kaleler
Küçük Ada Kalesi: Kuşadası ilçesi, Güvercin Adası?ndadır. Çok eski bir yapı olup, 19. yüzyılda meydana gelen Mora ayaklanması sırasında, adalardan saldırılara karşı ileri karakol olarak Osmanlılar tarafından kullanılmıştır.

Arpaz Kalesi: Nazilli ilçesinde bulunan kale, 18. yüzyıl Osmanlı dönemi yapıtıdır.

Körteke Kalesi: Bozdoğan ilçesine bağlı Körteke köyü ile Örencik köyü arasında doğal tepenin üzerindedir.

Cin Cin Kalesi: Koçarlı ilçesinin aynı adı taşıyan köyündedir. 18. yüzyılda Cin Bey tarafından yaptırılmıştır.

Camiler
Bey Camii: İstasyon binası yakınında bulunan ve Süleyman Bey Camii olarak da bilinen bu büyük yapı, 1683 yılında Süleyman Bey tarafından yaptırılmıştır. Kare planlı ve kesme taştan inşa edilmiş olan cami, 16 kenarlı kasnağında 16 pencere bulunan bir kubbe ile örtülüdür. Kubbe içi, kalem işleri ile süslenmiştir. Kesme taştan yapılmış mihrabı sade olup, mermerden yapılmış minberin merdiven altı işlemelidir. Tek şerefeli minaresinin gövdesi çok kenarlıdır.

Ramazan Paşa Camii: Üveys Paşa?nın kardeşi Ramazan Paşa tarafından 1595 yılında yaptırılmıştır. Kare planlı olup, kesme taştan yapılmıştır. Ahşap giriş kapısı, oyma işleri ile bezenmiştir. Yapının üzeri büyük bir kubbe ile örtülmüştür. İçerisini 10 uzun pencere ve su damlacığı şeklindeki küçük pencereler aydınlatmaktadır. Alçı kabartmalar, renkli cam işçiliği ve ağaç oymacılığı bakımından süslemeleri önemlidir.

Üveys Paşa Camii: Mısır Beylerbeyi Üveys Paşa tarafından 1568 yılında yaptırılmıştır. Kare planlı olan yapıyı yüksek kasnak üzerindeki kubbe örtmektedir. Mermer giriş kapısı üzerinde bir yapım yazıtı bulunmaktadır. Mihrabı ve minberi az süslemelidir.

İlyas Bey Camii: Menteşoğullarından İlyas Bey tarafından 1404 yıllarında yaptırılmıştır. Cami önünde, avluyu çevreleyen, medrese ve imaret odaları mezarlık içindedir.Han Menteşoğullarından kalmıştır. Dörtgen şekilli bina ortada bir avlu, etrafında tonoz çatı, örtülü, ahır ve odalardan meydana gelmiştir ve iki katlıdır.

Korunan Alanlar
Dilek Yarımadası-Büyük Menderes Deltası Milli Parkı

Aydın Tabiat Anıtlar

Aydın Mağaraları
Karaca Mağarası

Yeri: Aydın, Kuşadası İlçesi

Özellikleri: Pasif bir mağaradır. Pasif mağara olduğundan içerisinde akarsu yoktur. Ancak, tavandaki çatlaklardan damlayan sular, çeşitli damlataş şekillerinin oluşumunun günümüzde de devam etmesine sebep olmaktadır. Ayrıca, mağara içerisinde traverten havuzları ve bir kaç küçük gölcük yer almaktadır. Mağara içerisinde belirgin bir hava hareketi söz konusu değildir. Mağara havasının nemi, ağız kısmından içeriye doğru gidildikçe nispi bir artış göstermektedir.

Kaplıcalar
Menderes Havzası 900′lü rakımlardan başlayarak Ege denizine kadar sağ ve sol yamaçlardan kaynaklanan zengin su akışlarıyla binlerce yıl içersinde oluşturduğu tekne biçimindeki bu zengin vadi zengin yer altı su kaynaklarına da sahiptir. Germencik; ilçesi; Bozköy ve Gümüşköy mevkilerindeki kaplıcalar bölgenin önemli kaplıcalarıdır. Davutlar ilçesindeki sıcak su kaplıcası ve Sultanhisar’ın batısında yeralan Salavatlı Kaplıcası yöre halkı tarafından kullanılmaktadır.

Plajlar
Turistlerin turizm çekiciliği açısından rağbet ettikleri plajlar; Pigale Plajı (Kuşadası), Kadınlar Denizi Plajı (Kuşadası), Güvercinada Plajı (Kuşadası), Yavansu ve Aslanburnu Plajı (Kuşadası), Güzelçamlı Plajı (Kuşadası), Altınkum Plajı (Didim), Tavşanburnu Plajı (Didim), Gevrek ve Akbük (Didim) plajlarıdır.

Yaylalar
İlin önemli yaylaları Paşa Yaylası, Kahvederesi Yaylası, Necippazar Yaylası, Bulgurlu, Sarıcaova, Ömür, Madran, Korumaz yaylası, Kavşit Yaylasıdır.

Sportif Etkinlikler
Doğa Yürüyüşüne en elverişli alan, Dilek Yarımadasından başlayan Karina’da devam ederek Büyük Menderes nehri ile deltası ve Bafa Gölü’ne kadar uzanan bölgedir. Bütün bu bölgeyi ortalayan Söke kentinin golf tesisleri de göz önünde tutulduğunda Aydın ilinin en önemli dinlence ve sportif turizm merkezi olarak adlandırılabilir. Ayrıca Paşa yaylası, Karacasu yaylası ve Madran Yaylası Potansiyel dinlence ve sportif turizm merkezleridir. Afrodisias’tan Baba dağına doğru doğa yürüyüşü yapılabildiği gibi, Karacasu-Dandalas Yaylası’nda, Aydın Merkez Paşa Yaylası’nda, Çine Madran Yaylası’nda ve Güzelçamlı Karina da yapılabilir.

Güzelçamlı-Dilek Yarımadası ile Didim – Akbük bisiklet turu için uygundur. Bafa Gölünde sportif amaçlı olta balıkçılığı, Bozdoğan Alamut köyünde de av turizmi için elverişlidir.

Aydın ilinin Söke ilçesinde Gençlere yönelik Orman kampları, Kuşadası ilçesinde Gençlik Kampları mevcuttur.

Aydın Orman Kampları

Aydın Gençlik Kampları

Kruvaziyer ve Yat Limanları

Kruvaziyer ve Yat Limanları Aydın’ın deniz kapısı Kuşadası Limanı olup, turist gemilerinin yanaştığı iki adet iskele ve ayrıca 650 yat kapasiteli yat limanı bulunmaktadır.

Kuş Gözlem Alanı
Aydın ve Muğla ili sınırları içerisinde kalan Bafa Gölü Önemli Kuş Alanlarındandır.
Bafa Gölü

Öğr.Gör.Mehmet Aykaç Reşadiye Meslek Yüksekokulu

ARTVİN

Yazar tarih Eki 4th, 2008

Yüzölçümü: 7.436 km²,Nüfus: 167.082 (2012 sayımına göre),İl Trafik No: 08

Artvin, ili ikiye bölen Çoruh nehri, dik yamaçlı uzun vadileri, 3900 metreye kadar yükselen birbiri ardına sıralanmış yüksek dağları, balta girmemiş doğal ormanları, yüksek dağların doruklarında Krater gölleri, Karagülleri, yeşil yaylaları, fauna ve flora zenginliği, tarihi kilise, kale ve kemer köprüleri, geleneksel mimarisi ve festivalleri ile çeşitli turizm değerlerini içinde barındıran otantik bir turizm beldesidir. devamı »

ARDAHAN

Yazar tarih Eki 4th, 2008

GENEL BİLGİLER
Yüzölçümü: 5.576 km²

Nüfus: 170.117 (1990)

İl Trafik No: 75

Türkiye’nin Doğu Anadolu Bölgesindeki sınır illerinden olan Ardahan, sınırları içerisindeki Damal Dağları’nda beliren Atatürk silüeti ile ünlüdür. Her yıl Haziran ayının 15 ile Temmuz ayının 15?ine kadar saat 18?den itibaren Karadağ sırtlarında Atatürk?ün bu silueti net olarak yaklaşık 20 dakika izlenmektedir. Ardahan’da bu tarihlerde Atatürk’ün İzinde-Gölgesinde Damal Şenlikleri düzenleniyor.

İLÇELER:

Ardahan (merkez), Çıldır, Damal, Göle, Hanak, Posof. 
Damal Dağlar
NASIL GİDİLİR?

Karayolu: İlin Karadeniz Bölgesi?ne açılımını sağlayan tek yol Ardahan-Şavşat Karayolu?dur. Ancak gerek yol güzergahının dağlık olması, gerekse yolun bozuk olması nedeniyle kış aylarında sık sık ulaşıma kapanmaktadır. Bu yola alternatif olarak düşünülen Ardahan-Yalnızçam-Ardanuç Karayolu ise hem mesafe hem de coğrafi bakımdan elverişli şartlara sahiptir. Bu yolun tamamlanması ile ilin Karadeniz Bölgesi ile bağlantısı kolaylaşacaktır.

COĞRAFYA

Kuzeyde ve doğuda Gürcistan toprakları, güneyde Kars, batıda Artvin ve Erzurum illeriyle sınırlıdır. İlin en önemli akarsuyu Kura ırmağı, en büyük gölü üçgen biçimli Çıldır gölüdür. Van gölünden sonra Doğu Anadolu Bölgesinin ikinci büyük gölü olan Çıldır, lav akıntısı sonucunda oluşmuş bir “lav seti gölü”dür. Suları tatlı olan göl aralık ve nisan ayları arasındaki dönemde yer yer donmaktadır.

Karasal iklime hâkim olup kışları uzun, sert ve kar yağışlı, yazları ise kısa ve serindir. Yalnızca etrafı dağlarla çevrili olan ve ortalama 900 m. yükseklikte bulunan Posof ilçesi mikroklimatik iklim koşullarına sahip olup, kışları yumuşak ve yağışlı, yazları ise sıcak geçmektedir.

TARİHÇE

Ardahan ili, 27 Mayıs 1992?de çıkarılan yasayla, Türkiye Cumhuriyeti?nin 75. ili olarak kurulmuştur.

Ardahan Kalesi?nde yapılan araştırmalar, yörede Eski Tunç Çağı?na ait kalıntıları ortaya koymaktadır. Eski adı Artan?dır. Ardahan Kalesi uzun yıllar, Osmanlı topraklarını Kafkasya yönünden gelen saldırılara karşı korumuştur. 1878 Ayastefanos Antlaşması?yla Rusya?ya verilen yöre, 1918 Brest-Litovsk Antlaşması?yla geri alınmıştır. Yerleşim, 26 Nisan 1919?da Gürcülerin işgaline uğramış, 23 Şubat 1921?de Türkiye topraklarına katılmıştır.

NE YENİR?

Ardahan?ın kaşar peyniri ve balı ülke çapında isim yapmıştır. Elma dolması, evelik aşı, pişi, bozbaş, kuymak, ekmek aşı ve helvası en ünlü yemek türleridir.

NE ALINIR?

Halıcılık ve gümüş işlemeciliği ildeki en önemli el sanatlarındandır. Yöre motiflerini taşıyan gümüş kemer, başlık ve takılar yöreye gelen turistlerin ilgisini çeken hediyelik eşyalardır.

YAPMADAN DÖNME

Ardahan Kalesini, Posof Savaşır köyü kalesini, Posof çeşmelerini görmeden,

Çıldır Şeytan Kalesini, Çıldır’ın tarihi camilerini gezmeden,

Damal dağında Atatürk silüetini görmeden,

Çıldır’da güneşin batışını izlemeden,

Çıldır Aktaş Gölü’nü görmeden, Gölün alabalıklarından yemeden,

Kaşar peynirinin ve balının tadına bakmadan,

…Dönmeyin.

GEZİLECEK YERLER

Ören Yerleri

Akçakale Ada Şehri Kalıntıları: Çıldır Gölü?nün içerisinde yer alan Akçakale Adası, doğal güzelliklerinin yanı sıra, birinci derecede arkeolojik sit alanıdır. Çıldır ilçe merkezinin yaklaşık 27 km. güneydoğusunda yer alan Akçakale köyünün hemen batısında bulunan bir ada şehrine ait kalıntılardır.

Çıldır / Taşköprü Kitabeleri: Çıldır ilçe merkezinin yaklaşık 30 km. güneyindeki Taşköprü köyünde köyün kuzeyini sınırlayan kayalıkta, büyük bir kaya üzerinde yer alan bir kitabedir.

Bölgedeki en eski kitabe olduğunu sanılan bu kalıntının Urartu Krallarından II. Sarduri?ye ait olduğu ifade edilmektedir

Ardahan Kalesi Ardahan Kalesi çevresinde yapılan Prehistorik araştırmalar, (M.Ö. 3500-2000) Eski Tunç Çağı?na ait yarlaşmanın varlığını ortaya koymuştur. Ardahan Kalesi, Osmanlı döneminde 16. yüzyıl ortalarında, Kanuni Sultan Süleyman?ın emriyle inşa edilmiş ve günümüze kadar ulaşmayı başarmıştır. Tarihi oldukça eskilere dayanan Ardahan Kalesi?nde yapılan kazılar bölgenin çeşitli krallıkların hakimiyetine girdiğine göstermektedir.

Savaşır (Cancak) Kalesi Posof ilçesine bağlı Savaşır (Cancak) köyünün güneydoğusunda, üç yanı vadi ile çevrili sivri bir tepe üzerinde konumlandırılmıştır.

Kinzi Kalesi Ardahan?ın yaklaşık 30 km. batısında Bağdeşe (Kinzodamal) köyünün kuzeyinde, Bülbülan Yaylası?nın güneydoğusunda yer alan bir kaledir.

Sevimli Kalesi Hanak ilçe merkezinin yaklaşık 18-20 km. güneydoğusundaki Sevimli (Vel) köyünün takriben 500 m. güneyinde, Kura Nehri vadisinde, yarımada biçimli sarp bir tepe üzerinde yer almaktadır.

Kalecik Kalesi Göle ilçesine bağlı Kalecik köyünün yaklaşık 450-500 m. güneyinde, köyden gelen derenin oluşturduğu vadi ile Kura Vadisi?nin kesiştiği noktada sarp bir alana kurulmuştur.

Şeytan Kalesi Çıldır ilçesinin Yıldırımtepe köyü civarında olan bu kalenin, Ortaçağ?da yapıldığı tahmin edilmektedir. Çıldır?a 1 km. uzaklıktaki Yıldırımtepe köyünün yaklaşık 1,5 km. kuzeydoğusunda bulunan Karaçay Vadisi?nde oldukça sarp bir alana inşa edilmiştir.

Kurtkale Çıldır ilçe merkezinin yaklaşık 36 km. kuzeydoğusundaki Kurtkale nahiyesinin 1 km. güneyinde ve Gürcistan sınırında bulunmaktadır. Yakınındaki nahiyeye de adını veren Kurtkale?nin tarihi ve adını nereden aldığı konusunda kesin bilgi yoktur.

Kazan Kale Ardahan?ın yaklaşık 12-13 km. kuzeydoğusunda, Kura Vadisi?nin nehrin akış yönüne göre sağında, vadinin sınırlandığı dil biçimindeki yükselti üzerinde yer almaktadır. Kesin tarihi bilinmeyen kale çevresinde, eski yerleşim izleri mevcuttur.

Altaş ( Ur) Kalesi Ardahan- Hanak karayolunun 18. km?sindeki Altaş (Ur) köyünün doğusunda yer alan sivri bir tepe üzerine kurulmuştur. Tarihi kaynaklarda sadece adı ve yeri belirtilen kalenin, ilk yapım tarihi kesin değildir. Ancak 7.- 8. yüzyıldan beri bu kalenin mevcut olduğu anlaşılmaktadır.

Kırnav Kale Hanak ilçesinin 5 km. güneyindeki Çayağzı köyünün yaklaşık 400 m. batısında Ardahan- Hanak karayolu üzerinde Hanak Çayı kenarında yer alır. Bu kalenin de kesin inşa tarihi bilinmemektedir. Ancak bugünkü kalıntıların, Ardahan Kalesi?ne ait kalıntılarla aynı duvar tekniğine sahip olması dikkat çekicidir.

Camiler

Ardahan Merkez Mevlit Efendi Camii:

Posof Merkez Camii:

Övündü Mağaraları: Çıldır?a bağlı Kurtkale nahiyesinin 1 km. doğusundaki Övündü köyünün yaklaşık 250-300 m. güneyindeki kalker kaya kütlesine oyulmak suretiyle oluşmuş iki grup mağara yerleşimidir.

Ortakent (Büyük Nakala) Mağaraları: Hanak ilçesinin 10 km. kadar doğusunda yer alan Ortakent (Büyük Nakala) nahiyesinin yaklaşık 7-8 km. güneyinde, Kura Nehri Vadisi?nde, nehrin akış yönüne göre sol yanındaki kayalıkta, çok sayıda mağara yerleşimi ve büyük bir kaya kilise bulunmaktadır. Tarihi kaynaklarda bu mağara yerleşimi grubunun da kendisinden sonra gelen Tahtalı, Vaşlop, Ampur ve Colit Mağaraları gibi Yontma Taş Çağı izleri taşıdığı belirtilmiştir.

Göller

İl merkezine 45 km. uzaklıkta bulunan göl, deniz seviyesinden 1956 m. yükseklikte ve 25 km2?lik bir alanı kaplamaktadır.

Çıldır Gölü kışları çok soğuk geçtiği için kasım ayı sonlarında donmakta ve buz derinliği 1 m?yi aşmaktadır. Gölün buzları nisan ayı başlarına kadar çözülmemektedir. Kışları yüzeyinde 2 m. civarında buz oluşan Çıldır Gölü?nde, buz delinerek balık avı yapılmaktadır.

Çıldır Gölü dışında, Aktaş ve Aygır gölleri ile Posof Çayı?nda da sportif olta balıkçılığı yapılabilmektedir.

Kuş Gözlem Alanı

Ardahan Ormanı Kuş Alanı,Aktaş Gölü Kuş Alanı ve Çıldır Gölü Kuş Alanı Ardahan ili sınırları içinde bulunmaktadır.

Aras Havzası

ANTALYA

Yazar tarih Eki 4th, 2008

Yüzölçümü: 20.815 km²,Nüfus: 1.132.211 (1990),İl Trafik No: 07

Antalya sahip olduğu arkeolojik ve doğal güzellikler sayesinde “Türk Rivierası” adını almıştır. Deniz, güneş, tarih ve doğanın sihirli bir uyum içinde bütünleştiği Antalya, Akdeniz’in en güzel ve temiz kıyılarına sahiptir. 630 km. uzunluğundaki Antalya kıyıları boyunca, antik kentler, antik limanlar, anıt mezarlar, dantel gibi koylar, kumsallar, yemyeşil ormanlar ve akarsular yer alır. devamı »

ANNE SÜTÜ VE EMZİRME,DOĞRU EMZİRME TEKNİĞİ

Yazar tarih Eki 4th, 2008

ANNE SÜTÜ VE EMZİRME

Anne sütü, zamanında doğan her bebeğin normal gelişmesine yetecek besin öğeleri gereksinmesinin tümünü karşılayan, ilk 6 ay tek başına yeterli olan yenidoğan ve süt çocukları için en uygun ve doğal bir besindir.

  •   Bebek her istediğinde emzirilmelidir. Böylelikle süt yapımı artar, memede süt birikimi sonucu sorunlar olmaz. Ayrıca bebek anne sütünden çok yararlanır.
  • Uzun süre (5 – 30 dakika) emzirilmelidir. Bu durum süt tüketiminin yanında psikolojik etki yaratmaktadır. Ayrıca hasta ve yorgun bebek sık aralıklarla ve azar azar emmek ister.
  • Anne yeterli süt üretebileceğine inanmalıdır. Yeterli süt emzirmeye bağlıdır. Önce bir meme, doymazsa diğeri ile emzirilmelidir.
  •  Çalışan anneler için önceden sağılmış süt kaşıkla çocuğa verilebilir (8 saat oda sıcaklığında, 2 gün buzdolabında bozulmadan kalabilir).ANNE SÜTÜNÜN YETERLİLİĞİBebek 20 günlük olduktan sonra tartılmalıdır. Yaklaşık 500 gram ağırlık kazanmışsa süt yeterlidir. Ağırlıktaki değişiklikler izlenmelidir. Hazırlanan büyüme grafiğindeki noktalar birleştirildiğinde çizgi yukarı doğru gidiyorsa süt yeterlidir. Ağırlık kazanmada yavaşlama varsa veya bebek memeyi bırakmama gibi açlık belirtileri gösteriyorsa anne sütü yetişmiyor olabilir. Bu denemeler yapılmadan 4. aydan önce sütü yetişmiyor diye anneye ek besin vermesi önerilmemelidir!DOĞRU EMZİRME TEKNİĞİ

    1. Ellerinizi yıkayınız. Bu durum bebeğin mikrop almasını ve hastalanmasını önler.
    2. Emzirmeden önce meme başını ve çevresini temiz su ile siliniz. Karbonatlı su, sabunlu su v.b. kullanmayınız. Bunlar meme başında çatlak ve yaraya neden olur.
    3. Bebeğiniz ile rahat bir yerde oturunuz. Sırtınızı bir yere dayayarak destekleyiniz. Oturduğunuz yer temiz ve yeterince sıcak olmalıdır. Emzirirken mutlu ve huzurlu olunuz.
    4. Bebeğinizi yüzü ve bedeni size dönük olacak şekilde tutunuz. Bebeğinizin başını kolunuzun iç kısmına yerleştiriniz. Aynı kol ve elle bebeği kalça ve bacaklarından kavrayınız. Emzirirken anne ve bebek rahat olmalıdır. Anne ve bebeğin göz teması çok önemlidir.
    5. Ellerinizle göğsünüzü tutun, meme ile etrafındaki kahverengi kısma dokunmayınız.
    6. Bebeğinize gülümseyerek bakın ve meme ucunuzu bebeğinizin dudağına ve çenesine değdiriniz.
    7. Bebeğiniz ağzını açınca meme ucunuzu ve etrafındaki kahverengi kısmı bebeğinizin ağzına yerleştiriniz. Bebeğinizi memeye, tekniğine uygun yerleştirdiğinizde bebeğinizin çenesi ile göğsünüz arasında boşluk kalmamalıdır. Bebeğin burun delikleri açık olmalıdır. Aksi taktirde ağızdan nefes alması gaz yapmasına neden olabilir.

    Doğum sonrası annenin her türlü rahatı sağlanmalıdır. Anne sütü alan bebeğe ek besin 4 – 6. ayda verilir. 6 – 9 aylık çocuklar anne sütü dışında günde 3 – 4 öğün ek besin alabilirler. Ek besin anne sütü ile birlikte verilmemelidir. Bebek ek besin alsa da anne sütüne devam edilmelidir. Anne ve bebek aynı odada kalmalıdır. Enfeksiyon kaynağı olduğu için bebeğe şekerli su, hazır mama verilmemelidir. Bebek ağladıkça emzirilmelidir. Yapay beslenme sadece emzirme olanağı olmayan annelere anlatılmalıdır. Asla özendirilmemelidir.

    EMZİRMENİN BEBEK İÇİN YARARLARI

  •  Her zaman sterildir, ısı derecesi idealdir.
  • Besin öğesi bileşimi bebeğin gereksinmelerine uygundur.
  • Koruyucu etmenleri içerir.
  •   Sindirime yardımcı aktif enzimler (yağ sindirimi için lipaz)
  • Enfeksiyonu önleyen Ig?ler (IgA, IgG ve IgM)
  •   Hormonlar ve büyüme faktörleri
  • Solunum yolu ve gastrointestinal enfeksiyonları daha az görülür.
  • Orta kulak iltihabı riskini azaltır.
  • Çene ve diş gelişiminde rolü vardır.
  • Bazı kronik hastalıkların oluşma riskini azaltır (tip I diyabet, çölyak hastalığı, obezite, koroner kalp hastalığı gibi).
  • Alerjiye karşı koruyucudur ve bebeği pişikten korur.
  • Bebeğin ruhsal, bedensel ve zeka gelişimine yardımcı olur. Dikkat azlığı sendromu, ilgisizlik gibi olgularda anne sütü alımı önem kazanmaktadır.
  • Anne sütü alan bebekler daha az ağlarlar.EMZİRMENİN ANNE İÇİN YARARLARI
  •  Ucuzdur, hazırlama sorunu gerektirmez.
  • Anne – bebek arasındaki duygusal bağı güçlendirerek sevgi dolu bir ilişkiyi kolaylaştırır
  • Kontraseptif etkisi vardır.
  • Annenin sağlığını korur.
  • Göğüs kanseri, over kanseri, osteoporozis, anemi (uterusun eski haline dönmesine yardımcı olur, anneyi aşırı kan kaybından korur)
  • Anne sütüMeme boyutu ne olursa olsun tüm kadınlar yeterince süt üretebilirler.
  • Bebekler her boyuttaki memeden, meme ucu ve şekli ne olursa olsun yeterince süt alabilmektedirler.Anne Sütü Bebek İçin En İdeal Besindir.Emzirmeyi Engelleyen Anne Hastalıkları

    Meme apseleri, pulmoner tüberküloz, kabakulak, herpes simpleks, hepatit B, AIDS, vajinal gonore, hiperprolaktinoma, toksemi, emzirirken gebe kalma

    Emzirmeyi Engelleyen Bebek Hastalıkları

    Yarık damak, yarık dudak, pamukçuk, doğumda ağzında dişi olan bebek, fenilketonüri, maple syrup urine diease, organik asidemiler, üre siklus defetktleri, homosistinüri, galaktozemi, primer laktoz intoleransı
    EMZİRMEDE DİKKAT EDİLMESİ GEREKEN NOKTALAR

    o Doğumdan sonraki ilk 1/2 – 1 saatte emzirmeye başlanmalıdır. Emzirmeden önce bebeğe hiçbir içecek verilmemelidir (Ör: Şekerli su, hazır mama).
    o İlk 6 ayda bebeklere sadece anne sütü verilmelidir. Ek besinlere 3 aydan önce, 6 aydan sonra başlanmamalıdır.
    o 6 ayın üzerindeki tüm bebekler ek besin almalıdır ve çocuklar 1.5 – 2 yaşına kadar emzirilebilirler. Aslında bebeğin aldığı ilk süt besleyicidir ve en az miktardaki emme bile süt üretimine yardımcı olur.
    o Süt üretimini arttırmak için, bebekle anne doğumdan sonra aynı odada olmalı ve emme hemen başlamalıdır.
    o Anne uygun ve yeterli beslenmeli, bol sıvı tüketmelidir (günde en az 12 su bardağı; süt, ayran, limonata, şerbet, taze meyve suları verilmeli, çay ve kahveden uzak durulmalıdır).
    o Annenin dinlenmesi sağlanmalıdır, anneye ruhsal yönden yardımcı olunmalıdır. Bebeği ile tensel temas kurmalıdır.
    o Anneye özgüven kazandırıcı yakınlık ve ilgi gösterilmeli ve sakinleşmesi sağlanmalıdır.
    o Bebekler anne sütü ile beslendikleri dönemde büyüme ve gelişme açısından mutlaka izlenmelidir.

Ankara

Yazar tarih Eki 4th, 2008

GENEL BİLGİLER

Yüzölçümü: 30.715 km²

Nüfus: 3.236.626 (1990)

İl Trafik No: 06

Türkiye Cumhuriyetinin Başkenti Ankara, Orta Anadolu’nun merkezi bir noktasında kurulmuştur. Bu merkezi konumu itibariyle tarih boyunca özellikle Selçuklular ve Osmanlılar devrinde, Ankara keçilerinin tüylerinden yapılan sof kumaşlarının yurt dışına satılması Ankara’yı kervansarayların güzergahı ve bir ticaret merkezi haline getirmiştir. devamı »

TÜRKİYE CUMHURİYETİ TARİHİ

Yazar tarih Eki 4th, 2008

Birinci Dünya Savaşı sonunda imparatorluklar yıkılmış ve yerlerine ulus-devletler kurulmuştu.Osmanlı imparatorluğunun yıkılmasıyla birlikte bir ulus-devlet olarak Türkiye Cumhuriyeti Devleti kuruldu. Atatürk’ün önderliğinde Büyük Millet Meclisi Hükümeti, Ulusal Kurtuluş Savaşı ile ülke topraklarını işgalden kurtardığı gibi Lozan Antlaşması ile de yeni Türk Devleti’nin varlığını bütün dünyaya kabul ettirmişti. devamı »

Anadolu Tarihi

Yazar tarih Eki 4th, 2008

 

TARİH ÖNCESİ ÇAĞLARDAN OSMANLI DÖNEMİ SONUNA KADAR

Paleolitik Çağ (M.Ö. 600.000-8000)

İnsanın yavaş yavaş gelişmeye başladığı bu ilk uygarlık çağı Buzul Devri’ne rastladı. Yarım milyon yılı aşan bu uzun devre boyunca insan henüz üretime geçmemiş olup, doğada buldukları ile geçinen mağara ve ağaç kavuklarında barınan doğadaki taşlardan avlanma aletleri yapan ilkel bir durumdadır.Buzul Dönemi’nin izlerini Anadolu’da da bulmak mümkündür. Antalya çevresindeki Karain, Beldibi ve Belbaşı Mağaraları bu dönemin sonlarında (M.Ö 20.000-8000) kullanılmışlardır. Karain, Beldibi ve Belbaşı’nda bulunan eserlerin bir kısmı Ankara Anadolu Medeniyetleri Müzesi ile Karain Müzesi’nde sergilenmektedir. devamı »

AMONYAK-TUZRUHU

Yazar tarih Eki 4th, 2008

AMONYAK:
Havadan daha hafif, renksiz, keskin kokulu, zehirli, aşındırıcı ve alevlenme özelliği olan bir çeşit gazdır. Amonyak Orta Çağda geyik boynuzundan elde edilirdi. Jaseph Priestly, alkali hava dediği amonyak gazını 1774 yılında Amonyum Klorür yani Nişadırı ve kireci ısıtarak elde etti.
Amonyak ve tuzları ticari üretim ve işlemlerde çok geniş bir uygulama alanına sahiptir. Örneğin, gübre yapımında, patlayıcıların imalatında, soğutucularda ve klimalarda kullanılır. Ayrıca sentetik imalatında,ilaç sentezinde, suyun saflaştırılmasında ve çeşitli temizlik ürünlerinde ihtiyaç maddesi olarak kullanılır.

ELDE EDİLİŞİ:
Laboratuarda Sodyum Hidroksitin Amonyum tuzları ile reaksiyonundan elde edilir. Çok miktarda amonyak hava gazı fabrikalarında elde edilir.

ÖZELLİKLERİ:
Yapısı piramit şeklinde olan bir moleküldür. Sıvı amonyak su gibi çözücü özelliğe sahiptir. Moleküler ağırlık 17,031, kaynama noktası -33,35 oC, buhar basıncı 7,78 bar.

SUNUM ŞEKİLLERİ:
Amonyak gazı içinde sıvı gaz bulunan basınçlı tüplerde müşterilere sunulur. Soğutma sisteminde amonyak tipleri altında siyah halka bulunan basınçlı tüplerde müşteriye sunulur.

Tabiatta; Atmosferde ve yağmur suyunda, karbonatta, humusça zengin topraklarda, deniz suyunda, bitkilerde, insan vücudunda ise idrarda bulunur.

Amonyum Tuzları; Bu tuzlar amonyak gazının veya sudaki çözeltinsin, elde edilecek tuzun asidi ile reaksiyona girmesi sonucu elde edilir.
Amonyum Klorür; Nişadır amonyak gazına yada çözeltisine hidrolik asidin etki ettirilmesiyle oluşur. Amonyum klorürü; tıpta, üşütme ve öksürük tedavisinde, kuru pil yapımında, boya imalatında kullanılır.

Amonyum Nitrat: Çok önemli bir azot gübresidir. Nem çekicidir. Gübre olarak imal edilir. Patlayıcı madde yapımında kullanılır.

Amonyum Sülfat: Kömürden gaz ve koklaştırma sonucu bol miktarda elde edilir. Tıbbi amaçlı kullanılır. Monoamonyum da denilen birleşiği kabarma tozu olarak kullanılır. Tuzları ise yanma kağıt imalatında, tekstil ve orman sanayisinde kullanılır.

Temizlik Ürünlerinde Amonyak: Çok amaçlı temizlik malzemelerinde çoğu amonyak içerir. Fırın temizleyicileri, çamaşır deterjanları, cam ve ayna temizleyicileri, halı şampuanları amonyak içerir.
Fırın Temizleyiciler: Fırın temizleyicilerde çeşitli zehirli maddeler bulunmakla birlikte gözle ve ciğerleri son derece tahriş edici amonyak oluşturur. Sprey tüplerdeki fırın temizleyiciler minik asit ve amonyak damlacıklarını kolayca solunabilecek, cilde ve göze temas edebilecek formda havaya dağıttıkları için tehlikelidir.
Çamaşır Deterjanları: Çamaşır ürünlerinin çoğu doğal ortamda ayrıştırılıp geri kazanılmayan malzemeler, fenol, amonyak, naftalin içerir
Mobilya ve Yer Cilaları: Amonyak, yapay kokular, nafta ve damıtılmış petrol ürünleri içerirler.
Cam ve Ayna Temizleyiciler: Su, amonyak, mavi boya karışımlarından elde edilir.
Halı Şampuanları; naftalin, etanol, amonyak içerirler.

TUZRUHU (Hidrolik Asit, Klor)
Hidrojen klorürün (HCl) sudaki çözeltisi olup, klorür asidide denir.
FİZİKSEL ÖZELLİĞİ:
Tuzruhu (hidrolik asit, klor) kuvvetli bir asittir. Oldukça çözücü ve aşındırıcıdır. Berrak, renksiz veya sarı renkte, tüten ve hoşa gitmeyen bir sıvıdır.
? Alkolle çözünür.
? En çok %38lik derişimdedir.
? Bütün aktif metallerle ve bazlarla reaksiyon verir.
KİMYASAL ÖZELLİĞİ:
? Son derece etkili bir yükseltgendir.
? Elektronegatif olan tuzruhunda elektron kazanımı iyonlaşma yada kavalansla olur.
? Hidrojenle doğrudan doğruya birleşerek hidrolorik asit verir. Bu tepkime soğukta yada güneş ışığında gerçekleşirse, büyük miktarda ısı açığa çıkar ve şiddetli bir patlama olur.
? A metallerin bir çoğu iyonlarla birleşir (iyon, kükürt, fosfor).

ELDE EDİLMESİ:
Bir çok yöntemle elde edilmiştir.
Schecle yöntemine göre;
Laboratuarda hidrolik asidin manganezdioksit yada javel suyu veya kalsiyumklorürle yükseltgenmesi yoluyla hazırlanır.
Deacon yöntemine göre;
Klor hidrolik asidin hava oksijeniyle 450 oC de bakır klorürü üstünden yükseltgenmesiyle olur.
Günümüzde;
Bir sodyum yada potasyum klorür çözeltisinin elektrolitinden yararlanılır.

BİRLEŞİKLERİ:
Hidrolik Asit: Klorun hidrojenle doğrudan doğruya tepkimeye girmesiyle olur.
Sodyum Klorür: Klorun doğada en yaygın olarak bilindiği bileşiktir. (NaCl) mutfan yada kaya tuzu.
Oksijenli Bileşikler: Klorun dolaylı elde edilen oksijenli bileşikleri vardır. Kolayca bozulan bu bileşikler etkin, yükseltgen ve klorürleyicilerdir.
Hipoklorüz anhidrat: 4 oC de sıvılaşan sarı renkli bir gazdır. Hidropen fosfor ve benzin gibi oksijenle birleşmeye yatkın, tepkimeye girince ayrışır.
Javel Suyu: Klorun, sodyum hidroksit üzerine etkimesiyle oluşan sodyum klorür ve sodyum hipokloriz karışımıdır. Renk giderici olarak kullanılır.
Kireç Kaymağı (CaOCl2): Sönmüş kireç üzerinde klor geçirilmesiyle elde edilir. Mikrop öldürücü olarak kullanılır.
Klor dioksit (Cl2O): Klor ve oksijenden oluşan bir gazdır. 60 oC de patlar.

KULLANIMI:
? Tıpta tedavi alanında yakıcı özelliğinden dolayı gaz halinde kullanılır.
? Sanayide geniş ölçüde kullanılır.
? Metallerin temizlenmesinde, lehimcilikte, ecza ve organik madde imalatında, alüminyum oksit imalatında, deniz suyundan magnezyum çekilmesinde, klorür tuzlarının elde edilmesinde, cevher muamelelerinde ve boyların üretiminde kullanılır.

Mide suyunda da vardır. Hidrojen klorürü, nemli havada sis meydana getiren seda çok çözüne bilen, aşındırıcı olmayan renksiz bir gazdır. Hidrojen klorür -83 oC de kaynar. -11 oC de ise katılaşır. Hidrolik asidi elde edebilmek için önce hidrojen klorür gazı elde etmek gerekir.
1- Hidrojen klorür, sodyum klorür tuzuna sülfat asidi etki ettirmekle elde edilir.

2NaCl + H2SO4 ? Na2SO2 + HCl

2- Kükürt dioksit ve oksijen karışımlarının sodyum klorüre etkisiyle elde edilir.

SO2 + ½ O2 + H2O +NaCl ? Na2SO4 + HCl
3- Doğrudan elementlerinden elde edilir. Hidrojen ve klor gazı karışımı uygun katalizörlerle reaksiyona sokulur. Reaksiyon şiddetlenir. Hidrojen klorür gazı genellikle sudaki çözeltisi olan hidrolik asit halinde kullanılır.
Türkiye? de hidrojen klorür, İzmir kloralkali fabrikalarında büyük ölçüde üretilmekte ve üretilen miktar ihtiyacı karşılamaktadır.

« Önceki - Sonraki »