C,D,E VITAMİNLERİ

Yazar tarih Eki 4th, 2008

C VİTAMİNİ (Askorbik Asit)

Tanımı ve Özellikleri:
C vitamini; suda eriyen, kemik,diş ve damar sağlığını koruyan, çeşitli hastalıklara direnç kazandıran ve bazı besin öğelerinin vücutta kullanılmasına yardımcı bir vitamindir.
C vitamininin kimyasal adı askorbik asittir. Yeterli alındığında skorbüt hastalığına karşı koruduğu için askorbit aside antiskorbütik vitamin de denir. C vitamininin yapısı altı karbonlu basit şekerlere benzer. Bitkilerde ve bazı hayvanlarda glikozdan sentezlenir. Sentezi için gerekli enzim insan vücudunda bulunmaz. Bu yüzden insan vücudunda C vitamini sentezlenemez. İnsanlar bu vitamini besinlerden almak zorundadır.
C vitamini çeşitli etkenlere çok dayanıksızdır. Suda çok, alkolde az erir. Alkaliye çok duyarlıdır.; alkali ortamda hızla oksitlenerek vitamin etkinliğini yitirir. Sıcaklık, ışık, havanın oksijeni, bakır ve demir gibi mineraller ve alkali ortam oksitlenmeyi hızlandırarak vitamin kaybını artırır.
Çiğ besinlerde C vitamininin oksitlenmesini hızlandıran ve askobik asit oksidaz adı verilen bir enzim bulunur. Bu enzim bitki dokusu sağlam olduğunda etkisizdir. Askorbik asit bulunan yiyecekler solduğu, kesildiği, ezildiği, soyulduğu ve kurutulduğu zaman doku bozulur. Bu durumda askorbik asit oksidaz enzimi etkinlik göstermeye başlar, vitaminin oksitlenmesini hızlandırarak kaybını artırır.
Askorbik asit, suda eridiği ve sayılan etkenlere çok duyarlı olduğu için, besinlerin uygun olmayan yöntemlerle yıkanması, işlenmesi, pişirilmesi ve saklanması sırasında önemli ölçüde vitamin kaybı olur. Bu nedenle, vitamin kaybını en alt düzeye indiren yöntemlerin uygulanması gerekir.
Vücutta Kullanılması:
Askorbik asit incebağırsakta kana emilir. Emilme sırasında kandaki düzeyi geçici olarak yükseltir. Bu vitaminin vücutta tutulma yeteneği sınırlıdır. Askorbik asit karaciğer başta olmak üzere, en çok metabolik yönden etkin organlarda; böbreküstü bezinde, incebağırsak duvarında; pankreas ve dalakta; hipofiz bezi gibi iç salgı bezinde bulunur. Kaslarda azdır.
Çok fazla C vitamini alınsa bile, yetişkinlerin vücudunda en çok 5 mg. dolayında tutulabilir. Fazlası dışarı atılır. Kandaki düzeyi ve dışarı atılması vücuttaki etkin vitamin miktarına ve besinlerle alınan miktara göre değişir. Vücut tümüyle doyurulduğunda, yetişkinlerin vücudunda 1500 mg dolayında metabolik yönden etkin C vitamini bulunur. Vücuttaki etkin toplam C vitamini miktarı ile kandaki düzeyi en üst sınıra çıktıktan sonra, fazla alınan C vitamini vücutta tutulmaz. Özellikle idrarla dışarı atılır. Vücut C vitamini yönünden doyurulmuşsa idrarla atım olmaz. Bu vitamin az olarak da dışkı ve terle atılır. Emzikli kadınların sütüne de C vitamini geçer.
Vücut Çalışmasındaki Görevleri:
C vitamininin metabolizmada değişik sistemlerin sağlığını korumada, hastalıklara direnç kazandırmada önemli görevleri vardır. C vitamininin vücut çalışmasındaki başlıca görevleri şunlardır:
1. Prolin, trozin, triptofan ve metionin gibi amino asitlerin metabolizmasında yer alır.
2. Kollejen sentezi için gereklidir. Kollejen; kemik, kıkırdak ve dokularda hücrelerin arasındaki boşlukları dolduran ve bir arada tutan çimento gibi ara madde görevi yapan bir proteindir. Kollejen sentezinin tamamlanması için, bileşimindeki prolin adındaki amino asidin hidroksiprolin denilen amino aside çevrilmesi gerekir. C vitamininin kollejen sentezindeki görevi de prolinin hidroksiproline çevrilmesine yardımcı olmaktır.
3. C vitamininin, kan damarları duvarının sağlıklı ve dayanıklı olmasında rolü vardır. Bu vitaminin yetersizliğinde kanamalar görülmesi, damarların dayanıksızlığının azalmasından ileri gelir.
Şiddetli soğuklarda kalanlarda, deri yanıklarında ve ağır yaralılarda böbreküstü bezinde C vitamininde önemli azalma, sonra da artma olduğu bildirilmektedir. Yara ve yanıklarda C vitamininin iyileşmeyi hızlandırıcı etkisi; bu vitaminin böbreküstü bezi hormaonları oluşumundaki rolüne de bağlanmaktadır. Bu vitamin yetersizliğinde böbreküstü bezinin büyüdüğü bildirilmektedir.
4. C vitamini kolesterol metabolizmasında, mukopisakkarit sentezinde, kan pıhtılaşmasında ve enerji oluşum sürecinde de rolü olduğu bildirilmektedir. Bu vitamininin kanda kolesterol düzeyini düşürücü etkisi olduğu bildirilmektedir.
5. Askorbik asit kan damarları duvarının sık ve dayanıklı olmasında önem taşır. Bu vitamin yetersizliğinde kanamalar görülmesinin nedeni damarların dayanıklılığının azalmasıdır.
6. C vitamininin soğuk algınlığı, nezle, grip ve çeşitli hastalıklara direnci artırdığı, iyileşmeyi kolaylaştırdığı ve onlardan koruduğu sanılmaktadır.
C vitamininin ayrıca bazı bakterileri yıkıcı yada bunların etkinliklerini azaltıcı etkisi olduğu ileri sürülmektedir. Bu vitamininin civa, kurşun, fosfor ve benzol gibi maddelerin zehirleyici etkisini azaltıcı rolü olduğu sanılmaktadır.
7. C vitamini çeşitli mineral ve vitaminlerin vücutta kullanılmasına da yardımcıdır. Demirin emilimini hemoglobin yapımında kullanılmasını ve mineralin depolanmasını kolaylaştırır. B grubu vitaminlerinden olan folik asidin etkin şekline çevrilmesi için de C vitamini gerekir.
C Vitamini İhtiyacı:
Yetişkinlerin üzerinde yapılan araştırmalarda, günlük alınan 10mg dolayında C vitamininin skobüt hastalığını önlediği, ancak vücutta metabolik yönden etkin vitamin tutulmadığı anlaşılmıştır. İyi beslenen yetişkinlerin vücudunda 1500 mg dolayında metabolik yönden etkin C vitamini bulunur.
Ülkemizde C vitamini kaynakları olan sebzelerin hazırlanması ve pişirilmesinde uygulanan bazı yanlış yöntemler C vitamini kaybını artırmakta ve besinlerdeki vitaminden yeterince yararlanılamamaktadır.
Yara, yanık, ateşli hastalıklar, anemi, zehirlenme, nezle ve grip gibi durumlar C vitamini ihtiyacını artırır. Normalin üzerinde alınması, nezle, grip gibi hastalıklara koruyucu, yukarıda sayılan durumların iyileşmesine yardımcıdır. Ancak aşırı derecede almanın yararı yoktur. Yeterli miktarda C vitamini alan yetişkinlerin vücudunda metabolik yönden etkin vitamin 1500 mg a eriştikten, vücut doyurulduktan sonra, aşırı alınan vitamin vücutta tutulmaz ve idrarla atılır.
C Vitamini Yetersizliği:
C vitamini belirli bir süre ihtiyacı karşılayacak miktarda alınmazsa, vücut çalışmasında çok yönlü bozukluklar belirmeye başlar. Vitaminin yetersizlik derecesine göre, bozukluklar hafif, orta yada şiddetli olabilir. Hafif yetersizlikler dışardan anlaşılmayabilir. İleri derecede C vitamini yetersizliği tehlikelidir.
C vitamini yetersizliğinde halsizlik, uyuşukluk, çabuk yorulma, iştahsızlık, hastalıklara dirençsizlik, yaraların iyileşmesinde gecikme gibi genel durumda bozulmalar görülür.
Vitaminin yetersizliği ilerledikçe bozukluklar şiddetlenmeye başlar. Ayrıca vücudun belirli yerlerinde daha çok olmak üzere kıl gibi yörelerinde kanamalar, kemiklerde, dişlerde ve dişetinde bozukluklar ve ağrılar, büyümede duraklama kansızlık gibi belirtiler görülür. Derialtında, kaslarda ve kemiklerde kendiliğinden yada hafif darbe sonucu kanamalar olur, kanama çok olursa kanama olan yerler şişer ve vücutta lekeler belirir. C vitamininin ileri derecede yetersizliğinin yol açtığı bu hastalığa skorbüt denir. Hastaya C vitamini verilirse durumu düzelir, zamanında tedavi edilmeyen hastalar ölür.
C vitamini yetersizliği özellikle hayvan sütüyle beslenen ve zamanında ek besin verilmeye başlanmayan çocuklarda da görülür. Bunun sebebi hayvan sütünde C vitamini miktarının insan sütündekinden az olması ve hazırlama sırasında kayba uğramasıdır. O nedenle hayvan sütleriyle ve hazır mamayla beslenen bebeklere, ilk haftalarda C vitamini kaynakları verilmeye başlanmalıdır. Bebek anne sütüyle bile beslense ilk aylardan sonra C vitamini kaynaklarının verilmesi uygun olur.
Yeterli C vitamini almayan çocuklarda büyümede duraklama hastalıklara direnç azalması, kemiklerde bozulmalar, huzursuzluk ve yetişkinlerdekine benzer başka belirtiler görülür.
C Vitamini Kaynakları:
C vitamininin en iyi kaynakları taze sebze ve meyvelerdir. Kuşburnu, kuşüzümü ve maydanoz gibi besinlerde C vitamini çok bulunur. Bunlar sık yada çok miktarda yenmediğinden C vitamini ihtiyacını karşılamada katkıları azdır. Bu vitaminin en iyi kaynakları yeşil ve kırmızı sivri biber, lahana ve türleri, ıspanak ve pazı gibi yeşil yapraklı sebzeler, domates çilek ve turunçgillerdir. Bu besinlerle patates ve havuç gibi ucuz ve her yerde bulunan yiyecekler sık ve çok miktarda tüketilebildiğinden günlük C vitamini ihtiyacının karşılanmasında önem taşır.
Sütteki C vitamini miktarı annenin ve hayvanın beslenmesine göre değişir. İnsan sütündeki C vitamini miktarı inek sütündekinin yaklaşık iki katıdır. Anne sütüne bir işlem yapılmadan doğrudan bebeğe verildiğinden vitamin değerinde düşme olmaz. Kaynatma ve başka uygulamalarda, hayvan sütünde az olan C vitamini de kayba uğrar. Süt ve ürünleri bu vitamin yönünden önem taşımaz. Hayvan sütleriyle beslenen bebeklerde iki haftalıktan sonra meyve sularıyla başlanarak C vitamini kaynaklarının verilmesi gerekir.

D VİTAMİNİ

Tanımı ve Özellikleri:
D vitamini; yağda eriyen. Kemik oluşması ve büyümesi için gerekli olan bir vitamindir. Raşitizm adı verilen kemik hastalığına karşı koruyucu olduğundan bu vitamine ?antiraşitik vitamin? de denir.
D vitamini etkinliği gösteren on kadar bileşik varsa da bunlardan en önemlileri D2 ve D3 vitaminleridir. Bunların ikisinin de provitaminleri ültraviyole ışınlarının etkisiyle etkin D vitaminlerine çevrilirler.
1. D2 Vitamini (Ergokalsiferol = Kalsiferol): D2 vitamini, bazı maya ve mantarlarda bulunan ergosterol?e ültraviyole ışınlarının etkisiyle oluşur. Ergosterol yalnız ültraviyole ışınlarıyla etkin duruma gelebilir. D2 vitamini, elde edildiği kaynaklarda ve bazı balıkların karaciğer yağında bulunur.
2. D3 Vitamini (Kolekalsiferol): D3 vitamini yalnız hayvansal kaynaklarda bulunur. İnsan ve memeli hayvanların derialtında 7- dehidrokolesterol adı verilen provitamin, ültraviyole ışınlarının doğrudan etkisiyle D3 vitaminine dönüşür.
D vitamini, lipitlerde ve lipit eritenlerinde erir. Suda erimez. Asit, alkali yüksek ısı ve oksidasyona dayanıklıdır. Normal pişirmede kayba uğramaz. Isı kaybına yol açabilir. D vitamini besinlerde çok az bulunur. En zengin D vitamini kaynağı balık yağıdır.
D vitamini ölçü birimi olarak önceleri uluslar arası birim kullanılmaktaydı. Günümüzde ağırlık birimi olarak mikrogram kullanılmaya başlanmıştır. 40 I.U vitamin 1 mcg. D vitaminine eşittir.
D Vitamininin Vücutta Kullanılması
Emilmesi: D vitamini vücuda, deri ve ağızdan olmak üzere iki yolla alınır. Güneş ışınları deriye değince, derialtındaki 7-dehidrokolesterol, ültraviyole ışınlarının etkisiyle D3 vitaminine çevrilir. Deride oluşan vitamin kana geçerek dolaşıma katılır. Giyecek, toz, sis, pencere camı ültraviyole ışınlarını geçirmediğinden vücutta D vitamini oluşumunu engeller.
Ağızdan alınan D vitamini incebağırsakta yağlarla birlikte emilerek taşınır. Normal koşullarda alınanın yarıdan çoğu emilir. Emilmeyen vitamin dışkıyla atılır. Bu vitaminin emilmesini safra ve yağ kolaylaştırır. Safra ve yağ yetersizliği, yağın emilim bozukluğu, mineral yağlar, pankreas ve bağırsak hastalıkları D vitamininin emilimini azaltır. Kana geçen D vitamini globülin ve lipoproteinle taşınır.
Depolanması: D vitamini; karaciğer, akciğer ve böbrek gibi organlarda ve önemli miktarda yağ dokusunda depolanır. Ayrıca, kan, beyin, deri ve kemiklerde de az miktarda D vitamini bulunur. D3 vitamininin ön maddesi derialtında depolanır.
Dışarı Atılması: Vücuttan normal atım yolu bilinmemektedir. Atımında başlıca yol safradır. Safrayla dışkı yoluyla dışarı atılır. Süte de D vitamini geçer. Damardan verilen D vitamininin ancak %3 kadarı 48-72 saat sonra idrarda görülmüştür. Vücuttan kolayca atılmadığı için, bu vitaminin gereğinden fazla alınması zararlıdır.
D Vitaminin Vücuttaki Görevleri:
D vitamininin vücuttaki görevleri kemiklerin oluşması ve büyümesiyle ilgilidir. Bu görevi, kalsiyum ve fosfor metabolizmasını düzenleyerek ve kemiklerde yerleşmesine yardımcı olarak yapar.
D vitamini önce karaciğerde, sonrada böbreklerde değişikliğe uğrayarak etkin duruma gelir. Vitamin etkin şekli, özellikle kalsiyum metabolizmasında, dolayısıyla kemikleşmede rol oynar.
Karaciğer ve böbrekte etkin duruma gelen D vitamini, incebağırsakta kalsiyumun emilmesini ve kemiklere taşınmasını kolaylaştırır. Bunu; kalsiyumu bağlayarak taşıyan bir proteinin sentezinde aracılık yapan bir enzimi uyararak yaptığı sanılmaktadır. Bu vitaminin mide salgısını uyarıcı ve pH?ı düşürücü etkisi olduğu ve bu yolla da kalsiyumla fosforun emilimini kolaylaştırdığı sanılmaktadır. D vitamininin ayrıca kollejen sentezinde ve kemikleşmede rolü olan bir enzimin etkin duruma geçmesinde etkisi olduğu görüşü vardır.
D vitamininin böbreklerde fosfatların geri emilimini kolaylaştırdığı, kanda fosfor ve kalsiyum düzeyinin normal sınırlarda kalmasına yardımcı ve tetaniyi iyileştirici etkisi olduğu sanılmaktadır. Sayılan bu görevleri sebebiyle, D vitamini kemiklerin normal büyümesi, sertleşmesi, bunun içinde kalsiyum ve fosforun emilerek kemiklerde yerleşmesinde rol oynar.
D Vitamini Kaynakları
Balıkyağı ve Besinler: D vitamininin en zengin kaynağı balıkların karaciğer yağlarıdır. Vücut yağlarında azdır. Balığın türüne göre balık yağındaki D vitamini miktarı değişir. Balıklar, D vitamini deniz yüzeyine yakın yaşayan ve güneş ışınlarından yararlan küçücük canlıları yiyerek sağlarlar. Balıkyağı dışında, D vitamininin iyi besinsel kaynağı yoktur.
D vitamininin doğal kaynağı sayılan besinler, balık, karaciğer, yumurta sarısı, süt, tereyağı, ve kremadır. Bu besinlerdeki D vitamini, özellikle çocukların, gebe ve emzikli kadınların gereksinmesini karşılayacak miktarda değildir. Güneş ışınlarından yeterli miktarda yararlanmayan ve anne sütüyle beslenmeyen çocuklara ilk aydan 3-5 yaşına kadar D vitamini vermek gerekebilir. Günde 1 çay kaşığı balıkyağı ile D vitamini ihtiyacı karşılanabilir. Çocukta raşitizm belirtileri olmadıkça fazla miktarda D vitamini kesinlikle verilmemelidir.
Güneş ve Deri: Her yaş ve durumdaki bireyler için en iyi ve en kolay D vitamini sağlama yolu, kendi dokusundaki kaynaktan ve güneşten yararlanmaktır. Genellikle, üç yaşından sonra, güneşlenen vücutta ihtiyacı karşılayacak miktarda D vitamini sentezlenebilir. Güneşin doğrudan etkisiyle vücutta sentezlenen D vitamini miktarı, cilt rengine, güneş gören yüzeye, güneşten yararlanma süresine göre değişir. Koyu ciltli bireylerin vücudunda açık ciltli olanlara göre daha az D vitamini oluştuğu bulunmuştur. Bu yüzden esmer ve koyu renkli çocuklar raşitizme daha duyarlıdır.
Derideki D vitamini ön maddesi D vitaminine dönüştüren güneş ışınlarındaki ültraviyole ışınlarıdır. Bu ışınları pencere camı, giyecek, bulut ve duman geçirmez. Bu nedenle, aşırılıktan kaçınarak ve kızgın güneşten korunarak vücudun güneşlenmesi sağlanmalıdır. Küçük çocukları üşütmeyecek ve kızgın güneşten zarar görmeyecek şekilde güneşlendirilmelidir. Çocuğun yaşına ve durumuna göre güneşlenme süresi azdan başlayarak artırılmalıdır. Çocuğu gereksiz sarıp sarmalamaktan kaçınmalı, uygun mevsimlerde hiç olmazsa kollar ve bacaklar güneş görecek şekilde açık bırakılmalıdır.
D Vitaminini gereksinmesi
Günde 2,5 mcg. D vitamininin bebekleri raşitizme karşı koruduğu anlaşılmıştır. Bebeklerde günde 7.5 -10 mcg. D vitamini verildiğinde ise, raşitizmi önlediği, kalsiyum emiliminin, kemikleşmenin ve büyümenin daha iyi olduğu görülmüştür.
Günlük alınması önerilen D vitamini miktarının besinlerle karşılanması zordur. Bunun içi, bir yaşından önce de başlamak üzere çocukların güneşten yararlanmalarını sağlamak gerekir. Beyaz ciltli bir bebeğin güneşlendirilmesi sonucu vücudunda 10 mcg. Dolayında D vitamini sentezlendiği belirtilmiştir. Ülkemizde bilgisizlik, aşırı giyinme ve kapanma nedeniyle güneşten yeterince yararlanılmaktadır.
D vitamini hipervitaminozu, vitaminin bir kez çok miktarda alınmasıyla yada uzun süre ihtiyacın 2-3 katı alınması sonucu oluşabilir. Fazla vitaminin zararlı etkisi yavaş ilerlediğinden kolayca anlaşılmaz. Zehirli etki gösterecek miktarda D vitamini yanlışlıkla, bilmeden balıkyağının veya vitaminli ilacın fazla miktarda kullanılmasıyla olur. D vitamininin fazlasının yararı yoktur. Yalnız raşitizm belirtileri olan çocuklara doktor önerisine göre gereksinim üzerinde D vitamini verilebilir.
D Vitamini Yetersizliği
D vitamini yetersizliği çocuklarda raşitizm, yetişkinlerde ve yaşlılarda ise ostemalasia diye adlandırılan iskelet sistemi hastalıklarına yol açar.
Raşitizm (Rickets): Yeterli miktarda D vitamini alınmayınca kalsiyum ve fosfor metabolizması bozulur. Kemiklerde mineraller yerleşemez, kemikleşme normal olmaz. Bu nedenle kemikler yumuşar ve dayanıklılığını yitirir, kolay bükülebilir, eğrilebilir ve kırılabilir duruma gelir. O nedenle raşitizmde kemiklerde şekil bozuklukları olur. Uzun kemiklerin uçları genişler. Bacaklarda çarpıklık, bileklerde şişlik, göğüs kemiklerinde şekil bozuklukları olur.

E VİTAMİNİ

Tanımı ve Özellikleri
E vitamini ilk kez buğdayın embriyo bölümünden elde edilmiştir. Farelerde üreme ve döl tutma bozukluklarını düzelten ve buğdaydan ayrıştırılan maddelere yavru yapma anlamında ?tokoferol? denmiştir. Tokoferol E vitamininin kimyasal adı olarak kullanılır.
E vitamini etkinliği gösteren alfa, beta ve gama tokoferoller ve tokotrienoller denilen moleküller vardır. Bunlardan en etkin olanı alfa tokoferoldür. Beta tokoferol ise alfa tokoferolün ancak yarısı kadar etkinlik gösterir. Ötekilerin etkinliği ise alfa tokoferolün %1-50 si kadardır. Tokoferoller oksitlenmeyi önleyici özelliktedirler. Bunun için yağları, karotenleri ve bir çok maddeyi oksitlenmeye karşı korumada E vitamini kullanılır.
E vitamini lipitlerde ve lipit eritkenlerinde erir, suda erimez. Asit ve alkali ortama, ısıya ve ışığa dayanıklıdır. Ültraviyole ışınlarına duyarlıdır. Besinlerin işlenmesi sırasında E vitamini kayba uğrar. Buğdaydan un yapımı sırasında embriyo bölümü ayrılırsa E vitamini önemli ölçüde azalır. Unun beyazlatılması bitkisel yağların arıtılması sırasında da E vitamininde önemli kayıplar olur.
Günümüzde E vitamini ölçü birimi olarak hem miligram hem de uluslar arası birim kullanılmaktadır. I.U. E vitamini 1 mg. Alfa tokoferole yakındır. Alfa tokoferolün serbest, bağlı, sentetik ve doğal oluşuna göre 1 miligramının I.U. değeri 1.1-1.49 I.U arasında değişir.
Vücutta Kullanılması
E vitamini, incebağırsakta lenf yoluyla emilir. Emilmesi ve taşınmasına yağ ve safra yardımcıdır. Bunların yetersizliği ve mineral yağlar E vitamininin emilimini bozar. Tokoferol türlerine göre emilim oranı ve hızı değişiklik gösterir. Serbest tokoferol esterleşmiş durumda olanından daha kolay emilir. Tokoferol asetat şeklinde olan vitaminin bir bölümü esterazlarla hidroliz olduktan sonra bir bölümü de ester şeklinde emilir.
E vitamini, karaciğer, kalp, dalak, pankreas, akciğer, yağ dokusu ve emzikli kadınların göğüslerinde depolanır. Hipofiz bezinde çok yoğundur ve bunu böbreküstü bezi ve testisler izler. Bu vitamin bütün hücrelerde bulunur. Hücrenin sitoplazmasında bulunan mitokondria, kromozom ve lizozom bölümlerinde daha yoğundur. Serbest tokoferoller esterleşmiş olanından dah hızlı ve daha çok olarak karaciğerde depolanır.
Tokoferoller en çok dışkıyla emzikli kadınlarda sütle dışarı atılır. Çok miktarda alındığında az da olsa idrarla atıldığı bilinmektedir. Bu vitaminin metabolizması dışarı atılma şekli ve yolu iyi bilinmemektedir.
Vücut çalışmasındaki Görevi ve Yetersizliği
E vitamininin vücut çalışmasında tam olarak bilinen görevi, antiokside özelliği nedeniyle kolay oksitlenen bileşikleri oksidasyona karşı korumaktır. Bu vitamin, A vitamininin oksitlenmesini önleyerek, emilmesi ve depolanmasını kolaylaştırır; doymamış yağ asitlerini oksitlenmeye karşı korur. E vitamininin ayrıca alyuvarları hidrojen peroksitle parçalanmaya karşı koruduğu ve bu hücrelerin dayanıklılığını artırarak anemiyi önleyici etki gösterdiği ileri sürülmüştür.
Amerika Birleşik Devletlerinde doğum ağırlığı düşük doğan ve hazır mamayla beslenen bebeklerde, E vitamini yetersizliğine bağlı ödem ve anemi bulunmuş; bunun hazır mamalarda E vitamini yetersizliğinden ileri geldiği bildirilmiştir. Oysa başka bir çalışmada aynı mamayla beslenen doğum ağırlığı düşük olarak doğmuş bebeklerde E vitamini yetersizliği görülmemiştir. İnsanlar ve hayvanlar üzerinde yapılan çeşitli araştırmalarda E vitamini yetersizliği oluşturulunca alyuvarların hemolize karşı dayanıksızlaştığı ancak kan tablosunda değişiklik olmadığı bulunmuştur. Bununla birlikte alyuvarların yaşama süresinde hafif azalma belirlenmiştir.
E vitaminin vücut çalışmasındaki esas görevinin antioksidant özelliğiyle ilgili olamadığı bu vitaminin enzim sistemlerinde etkinliği olduğu ileri sürülmektedir. Bu vitaminin hücrede enerji oluşum süresinde görevi olan enzimlerle ilgisi olduğu görüşü vardır. Bu görüşü E vitamini yetersizliğinde birçok enzim siteminde yetersizliklerin belirlenmiş olması kuvvetlendirilmektedir.
Hayvanlarda E vitamini yetersizliğinde görülen bozukluklar hayvanın türüne ve dokulara göre değişir. Bu vitamin yetersizliği bir çok hayvan türünde kas yorgunluğu ve kas zayıflığına yol açar. Bazı hayvanlarda ileri derecede E vitamini yetersizliğinde karaciğer, kalp ve beyinde çeşitli bozukluklar oluşur. E vitamini yetersizlik belirtilerinin özellikle karaciğer bozukluklarının selenyumla iyileştirildiği gösterilmiştir.
E vitamini yetersizliği; bazı hayvanların üreme organlarında bozukluklara ve kısırlığa yol açar. E vitamini yetersizliği oluşturulan farelerde cinsel bezlerde ve hormonlarında bozukluklar üremede bozukluklar, üremede yetersizlikler bulunmuştur. E vitamini yetersizliğinde erkek farelerin testisinde sperma yapan hücrelerde bozulma nedeniyle kısırlık olur. Dişi fareler ise gebe kalabilir ancak gebeliğin sonlarına doğru yavru ölür ve doğum olamaz. Bu vitaminin insanların üreme sistemiyle ilişkisi kurulmaya çalışılmışsa da bilimsel bir kanıt bulunamamıştır. İnsanlarda kısırlığa ve düşüklere karşı E vitamininin etkili olmadığı anlaşılmıştır.
İhtiyaç ve Kaynakları
Günlük diyetteki E vitamini miktarı alınan hayvansal ve bitkisel yağın türüne ve miktarına göre değişir. 1800-3000 kalori sağlayan dengeli bir diyette 10-20 I.U vitamini bulunur. Yağ miktarı yüksek diyette ise E vitamini 25 I.U ve daha fazla olabilir. Diyette ve dokulardaki çok dereceli yağ asitleri arttıkça, E vitamini ihtiyacı artar.
Diyetteki çok dereceli doymamış yağ asitleriyle E vitamini ilişkisi açık değildir. Çünkü, bu yağ asitlerince zengin diyetle, alınan E vitamini de artar. Ayrıca E vitamini yetersizliği olan hayvanlara E vitamini terine lipitlerin başka antioksidantları verilince E vitamini yetersizliğinin önlendiği veya belirtilerin azaldığı bildirilmiştir. İnsanlar üzerinde yapılan bir araştırmada ise, diyette çok dereceli doymamış yağ asitleri normalin iki katına çıkarılmış, E vitamini aynı miktarda tutulmuş, bunun sonucunda kandaki E vitamini düzeyinin düştüğü belirlenmiştir. E vitaminiyle doymamış yağ asitlerinin ilişkisi çok açık değilse de bu vitamine günlük ihtiyacın belirlenmesinde diyetteki ve dokulardaki yağ asitlerinin çeşitleri esas alınmaktadır.
Amerika Birleşik Devletlerinde günlük alınması önerilen E vitamini miktarı yetişkin gebe ve emzikli kişiler için 10-15 mg. Arasındadır. Bu miktarlar diyetteki E vitamininin %80 inin alfa tokoferoden kalanında öteki tokoferollerden geldiği varsayılarak hesaplanmıştır.
Bu vitamin besinlerde özellikle bitkisel kaynaklarda yaygın olduğundan normal durumlarda E vitamini yetersizliğine rastlanmaz.
E vitamini etkinliği olan tokoferoller ve tokotrienoller özellikle bitkisel besinlerde yaygındır. Bu maddeler hayvansal dokulara da değişik miktarda bulunur. Besinlerdeki E vitamini miktarı kimyasal analizle belirlenir ve genellikle alfa tokoferol esas alınır.
Özellikle yağlı tohumlar ve bunlardan elde edilen yağlar E vitamininden çok zengindir. Soya, ayçiçeği, pamuk çiğidi, mısırözü, fıstık ve buğday embriyonu yağları da çok iyi kaynaktır. Zeytin yağında ise azdır. Yeşil yapraklı sebzeler, tahıl, kuru baklagiller de E vitamininin iyi kaynağı sayılır. Tanenin embriyon kısmı kalmadığından beyaz un ve ekmeğinde azdır. İnsan sütünde, inek sütündekinden daha çok E vitamini verilmesi, hazır mamalarda E vitamini miktarının da anne sütü düzeyine çıkarılması önerilmektedir.

BÜFENİN HAZIRLANMASI VE BUFENIN SEKLI VE BUYUKLUGU

Yazar tarih Eki 4th, 2008

BÜFENİN YERİ

? Büfe mümkün olduğunca servis kapısına yakın olmalıdır.
? Gösteri ve ordövr büfeleri salonun giriş kapısına yakın olmalıdır.
? Danslı ve gösterili toplantılarda büfe fazla yer kaplamamalı ve servis kapısına yakın olmalıdır.
BÜFENİN KURULMASI

? Büfede kullanılacak masalar normal yemek masalarından biraz daha enli olmalıdır. (120-150 cm)
? Büfe üzerinde basamak oluşturulacaksa, meşrubat kasaları veya özel kutular bu iş için kullanılabilr.
? Ayrıca farklı yükseklikte masalarla da basamak oluşturulabilir. Bu durumda yüksek masalar arkaya konulmalıdır.
? Büfe masalarının örtüleri yere sarkacak şekilde olmalıdır.

BÜFENİN ŞEKLİ VE BÜYÜKLÜĞÜ

? Büfenin kurulacağı yer salonun bir köşesi ise büfe (L) harfi şeklinde kurulabilir. Yine salonun şekline göre (T) ve (E) şeklinde büfeler de kurulabilir.
? Büfenin büyüklüğü misafir sayısına göre belirlenir. Misafir sayısı arttıkça büfenin büyüklüğü de artar.
? Büyük grupların ağırlanacağı ziyafetlerde veya yemeklerde kalabalığı salona dağıtmak için büfe parçalanarak iki veya daha fazla parçaya bölünebilir.
? Kurulacak büfenin gerekenden küçük olması, yemeklerin iç içe sokulmasına ve görünüşlerinin hoş olmamasına neden olur.
? Gereğinden fazla büyük büfeler üzeri boş kalacağından fakir bir görüntü yaratır ve lüzumsuz yer işgal edilmiş olur.

BÜFENİN HAZIRLANMASI BUFE CESITLERI

Yazar tarih Eki 4th, 2008

BÜFENİN HAZIRLANMASI

? Aynı yemekten birkaç tane varsa bunlar büfeye uygun aralıklarla dağıtılır.
? Büyük tepsiler ve gösterişli yemekler büfenin ortasına, diğer yiyecekler iki tarafa doğru simetrik şekilde yerleştirilir.
? Büyük servis kapları, büfenin arkasına küçükler ön tarafa gelecek şekilde konur.
? Dekorasyon malzemeleri büfeye uygun şekilde dağıtılır. Dekorasyon ağırlığı, büfenin bir tarafında toplanmaz.
? İki taraflı büfelerde, birkaç tane girişi olan büfelerin her bölümünde, bütün yemeklerden bulunmasına özen gösterilmelidir.

BÜFE ÇEŞİTLERİ

? GALA BÜFE :
Ücreti toplantı yemeğini düzenleyen ev sahibi tarafından ödenen büfedir. Her misafire göre fiyat belirleme problemi yoktur. Herkes istediğinden istediği kadar alabilir.
? KONSOMASYON BÜFE :
Belli saatlerde herkese açık olan bir büfedir. Yemeğe gelenler büfeden istedikleri yemekleri seçerek alırlar. Fiks bir ücret değil, sadece aldıkları yemeklerin parasını öderler.

? SMÖRGASBOARD :
Bu usül İsveç?ten diğer ülkelere yayılmıştır. İsveç usulü soğuk büfedir ve büfe usulü yemek servislerinin kaynağıdır. Soğuk balık çeşitleri diğer yemeklere hakimdir. Tek fiyat uygulanır ve herkes istediği yemekten istediği kadar alabilir. Ülkemizde ?açık büfe? olarak da adlandırılmaktadır.
? GÖSTERİ BÜFESİ :
Misafirlerin göz zevklerine hitap etmek ve yemek seçmelerine yardımcı olmak üzere hazırlanan büfelerdir. Göze hoş görünen yiyeceklerle, içkilerin sergilendiği bu büfelerden satış yapılmaz.

BÜFE ÇEŞİTLERİ

? ORDÖVR VE DESSERT BÜFELERİ :
Ordövr büfesi, restoranda bir öğünde servis edilecek ordövrleri misafirlere tanıtmak, onların iştahını açmak ve gözlerine hitap etmek için düzenlenir.
Ordövrler soğutuculu, şeffaf kapaklı araba üzerinde sergilenir. Araba misafirler oturduktan sonra masalar arasında dolaştırılır ve misafirlerin beğendiği yiyecekler hemen orada tabaklara konularak servis edilir. Araba yerine konsomasyon büfesi şeklinde de düzenlenebilir.

BÜFE ÇEŞİTLERİ

? KAHVALTI BÜFESİ :
Kahvaltı yiyecek ve içeceklerin sergilendiği ve servis edildiği büfedir.

? BRUNCH BÜFESİ :
Brunch; kahvaltı için geç, öğle yemeği için de henüz erken olan bir saatte alınan ve oldukça uzun süren bir öğündür. Hem kahvaltılık yiyecekler ve hem de öğle yemeğinde servis edilecek yiyecek ve içecekler bulunur.

BÜFENİN HAZIRLANMASI

Yazar tarih Eki 4th, 2008

BÜFENİN HAZIRLANMASI
? Büfenin Yeri
? Büfe mümkün olduğunca servis kapısına yakın olmalıdır.
? Gösteri ve ordövr büfeleri salonun giriş kapısına yakın olmalıdır.
? Danslı ve gösterili toplantılarda büfe fazla yer kaplamamalı ve servis kapısına yakın olmalıdır.
? Büfenin Kurulması
? Büfede kullanılacak masalar normal yemek masalarından biraz daha enli olmalıdır. (120-150 cm)
? Büfe üzerinde basamak oluşturulacaksa, meşrubat kasaları veya özel kutular bu iş için kullanılabilr.
? Ayrıca farklı yükseklikte masalarla da basamak oluşturulabilir. Bu durumda yüksek masalar arkaya konulmalıdır.
? Büfe masalarının örtüleri yere sarkacak şekilde olmalıdır.
? Büfenin Şekli ve Büyüklüğü
? Büfenin kurulacağı yer salonun bir köşesi ise büfe (L) harfi şeklinde kurulabilir. Yine salonun şekline göre (T) ve (E) şeklinde büfeler de kurulabilir.
? Büfenin büyüklüğü misafir sayısına göre belirlenir. Misafir sayısı arttıkça büfenin büyüklüğü de artar.
? Büyük grupların ağırlanacağı ziyafetlerde veya yemeklerde kalabalığı salona dağıtmak için büfe parçalanarak iki veya daha fazla parçaya bölünebilir.
? Kurulacak büfenin gerekenden küçük olması, yemeklerin iç içe sokulmasına ve görünüşlerinin hoş olmamasına neden olur.
? Gereğinden fazla büyük büfeler üzeri boş kalacağından fakir bir görüntü yaratır ve lüzumsuz yer işgal edilmiş olur.

BURSA

Yazar tarih Eki 4th, 2008

 

Yüzölçümü :11.043 km²,Nüfus : 1.603.137 (1990),İl Trafik No :16 Bursa, M.Ö. yıllardan bu yana bir çok medeniyete ve onların dinlerine beşiklik etmiş ender illerin başında gelir. İlde Müslümanlık, Hıristiyanlık ve Musevilik dinlerine ait bir çok eser hala ayaktadır ve koruma altındadır. Özellikle M.S. 324 yıllarında başlayan 1563 yılına kadar 17 kez toplanmış olan ve Hıristiyanlık dini için çok önemli olan konsül toplantılarından 8 tanesi ülkemizde gerçekleştirilmiş olup, bunlardan 1. ve 7. si İznik’te yapılmıştır. İznik Hıristiyan dinince ülkemizdeki 8 kutsal hac merkezinden biri ve en önemlisidir. devamı »

Bolu

Yazar tarih Eki 4th, 2008

GENEL BİLGİLER

Yüzölçümü: 11.051 km²

Nüfus: 380.543 (1990)

İl Trafik No: 14

Yeşil ve mavinin kucaklaştığı, birlikte uyuyup uyandığı, rüzgârın başı dumanlı dağlarda efsanelerin en dramatiklerinden birini hâlâ fısıldadığı, binlerce yıldır bir çok uygarlığın filizlenip boy attığı ve meyvelerini bıraktığı şehirdir Bolu.

Bolu’nun, tabiat, insan ve tarihin el ele verip yoğurduğu güzelliklerini görmek, dağların söylediği Köroğlu türkülerini işitmek isteyenlerin şehre ulaşması hiç de zor değil. Bolu, Ankara ve İstanbul’un neredeyse tam ortasında bu iki merkezi birbirine bağlayan ana yolun üstündedir.

İLÇELER

Bolu ilinin ilçeleri; Dörtdivan, Gerede, Göynük, Kıbrısçık, Mengen, Mudurnu, Seben ve Yeniçağa’ dır.

Dörtdivan: İlçede Yağbaşlar Köyün’de Bizans kale kalıntıları vardır. Yukarısayık ve Sorkun köyleri arasında bir tepede Himmet Dede Türbesi, Kılıçlar köyünde Kırklar Türbesi, Çalköy’de Şehriban Nine Türbesi, Merkez Camii yanında Secamehmet Dede Türbesi bulunmaktadır.Ayrıca Yağbaşlar Köyü Mürseller mahallesinde Ayvadibi Şifalı Suyu bulunur.Her yıl Temmuz ayı içinde Dörtdivan yaylalarında Köroğlu Şenlikleri yapılmaktadır.Çalköy, Çetikören, Karaçayır, Kapaklı ve Kirazlı en önemli yaylalarıdır.

Gerede: Asar Kale, Keçi Kalesi Kalıntıları, Kiliseli Han diye bilinen tarihi tüccar hanı, Yukarı Tekke Camii, Aşağı Tekke Camii Türbesi, Yıldırım Beyazıt Camii, Esentepe’deki Ramazan Dede Türbeleri, gezilip görülebilecek tarihi eserler ve yerlerdir. Esentepe bölgesinde kışın kış sporları ve kayak yapmak mümkündür. Ayrıca yaz aylarında çim kayağı yapma imkanı vardır. Her yıl Temmuz ayı içinde Esentepe’de geleneksel “Esentepe Yağlı Güreşleri” yapılır.Şehrin kuzeyinde Esentepe, Arkut Dağlarında yaylalar başlıca mesirelik alanlardır. Özellikle Gerede Yaylaları yayla turizmine çok uygundur. Gerede’nin güneyinde ise 1200 – 1500 m. yüksekliklerde bulunan yaylalardan en önemlileri Haşat, ve Zorpan yaylalarıdır.

Göynük: 20. yüzyıl başlarına ait eski Türk evleri bakımından zengindir. Göynük İlçesi, sahip olduğu 110 adet tarihi konut, 17 cami, türbe, çeşme ve hamam olmak üzere toplam 127 adet sivil mimarî eser sebebiyle “Kentsel Sit Alanı” ilân edilmiştir. Göynük’te ayrıca 1922 yılında yapılan 3 katlı Zafer Kulesi bulunmaktadır. Çubuk Yaylası, Arıkçayırı Yaylası, Bulanık Yaylası, Değirmenözü Yaylası, Hacımahmut Yaylası en önemli yaylalarıdır. Sünnet Gölü, Çubuk Gölü ve Çatak Köyü Kaplıcası görülmesi gereken turistik yerlerdir.

Kıbrıscık: Yaylaları ile ünlüdür. Köroğlu Dağlarının güney yamaçlarındaki düzlük alanlarda yer alan yaylalardan Belen, Karaköy, Kökez, Bölücekkaya, Kardoğan ve 1825 m. yükseklikte bulunan Devevira en önemlileridir.

Kıbrısçık- Beypazarı yolu üzerinde bulunan Karagöl, bir hektar genişliğinde oldukça derin bir göldür. Çevresi tamamen ormanlık olan gölde kamp yapmak için çok güzel yerler vardır. Gölde çok sayıda yaban ördeği olmasından dolayı avcıların uğrak yeridir. Göl kenarında bulunan bungalov tipi evlerde konaklama imkânı vardır.

Mengen: Mengen ormanlık bir bölgedir ve yüksek yaylaları bulunmaktadır. Başlıcaları; Soğucak, Akçakoca, Bürnük, Sırıklı, Çukur Yayla, Göl Yaylası, Aktepe, Ağalar, Küçükkuz, Civcivler, Mamatlar, Elemen ve Afşar Yaylalarıdır. Ödek, Kemal Savaş, Şirinyazı ve Hızarderesi Göletleri önemli mesire yerleridir. Mengen’in en büyük özelliği; çok ünlü aşçılar yetiştirmesidir. Her yıl Eylül ayının ilk haftasında geleneksel “Mengen Aşçılar ve Turizm Festivali” düzenlenmektedir.

Mudurnu: İl merkezine 52 km uzaklıktaki Mudurnu İlçesi eski Türk evleri bakımından önemli bir özelliğe sahiptir. İlçede bulunan 165 adet ev ve 8 Cami, çeşme ve hamam olmak üzere toplam 173 adet mimari değeri yüksek yapı nedeniyle “Kentsel Sit Alanı” ilan edilmiştir. Türk sivil mimarisinin en güzel örneklerinden biri ise “Armutçular Konağı” dır. İlçe sınırlarındaki Sülük Gölü, Karamurat Gölü, Ümran Tepesi ve yaylalar halkın dinlenme yerleridir.

Mudurnu’ya 5 km. mesafede bulunan Babas Kaplıcası’nın metabolizma hastalıkları ve hafif diabetliler üzerinde olumlu etkileri vardır. Konaklama tesisi bulunmaktadır. Mudurnu’nun 30 km. kuzeybatısında yeralan Sarot Kaplıcası Taşkesti – Ilıca Köyü hudutları içerisindedir. Bolu ili dahilinde bulunan bütün maden sularından ayrı bir özellik taşıyan kaynak, sıcak ve sülfatlıdır.

Seben: İl merkezine 52 km uzaklıktaki Seben İlçesi Kiraz Dağı çevresinde toplanmış, ortalama 1400 m. yükseklikteki yaylalarla çevrilidir. Bu yaylaların en önemlileri Gerenözü ve Kızık yaylalarıdır. Kızık Yaylasının evleri, değişik mimarisiyle dikkati çeker. Bu evler hiç çivi kullanmadan, çam ağaçlarından çatkılı, kenetleme ve birbirine geçme şeklinde yapılmıştır. Yerden yüksekçe yapılmış merdivenler, geniş ocakları ve kendine özgü eşyaları ile bu evler değişik özellikler taşırlar.

Seben İlçesinin 14 km. güneyinde, Kesenözü Köyünde bulunan Bağlum Kaplıcaları mide, safra kesesi, solunum ve dolaşım bozukluklarında olumlu etkileri olduğu bilinmektedir.

Yeniçağa: İl merkezine 37 km uzaklıktaki Yeniçağa İlçesi Ankara-İstanbul karayolu üzerindedir. İlçenin hemen kıyısında uzanan Yeniçağa Gölü kıyı boyunca uzanan ağaçları ile güzel bir mesire yeridir. Gölde tatlı su balıklarından karabalık avlanabilir.

NASIL GİDİLİR?

Ankara-İstanbul arası TEM otoyolu ve D-100 karayolu Bolu’dan geçmektedir. Bu nedenle karayolu ile ülkenin her yanına ulaşım kolaydır. Şehrin çevresinde bulunan tarihi ve turistik yerlere otobüs ve dolmuşlarla gidilebilir.

Bolu Otogarının kent merkezine uzaklığı 1 km’dir.

Otogar Tel: (+90-374) 215 37 13

COĞRAFYA

Topraklarının yarıdan fazlası ormanlarla kaplı olan Bolu’nun yüzey şekillerinde dağlar, platolar ve ovalar önemli yer tutar. Önemli dağları güneyde Bolu Dağları , Abant Dağları , kuzeyde Sünnice Dağları , Çele Doruğu , Gerede’nin kuzeyinde Arkot ve Göl Dağları’dır. En güneyde ilk iki sıradan daha yüksek olan ve genel olarak Köroğlu Dağları adı verilen volkanik dağlar uzanır.

Yöre, yağış zenginliği ve eğimlerin çokluğu nedeniyle irili ufaklı doğa ve baraj gölleri açısından zengindir. İldeki göllerden bazıları, Abant, Yedigöller, Gölcük, Yeniçağa, Çubuk, Sünnet, Karagöl, Karamurat, Sülük, Gölköy, Aladağ ve Saraycık’tır.

Bolu genellikle Karadeniz iklim tipinin içinde yer almaktadır. Bunun yanında güney bölümlerinde İç Anadolu iklim tipi de görülmektedir

TARİHÇE

Yazılı belgeler, arkeolojik eserler ve tarihî kaynaklara göre, Bolu’nun tarihi, Bithynialılar ile başlamaktadır. Sırasıyla Romalılar, Bizanslılar, Selçuklular ve Osmanlılar Bolu ve çevresine hakim olmuşlardır.

Bolu yöresine Osmanlı akını ilk kez Osman Gazi tarafından başlatılmış, Bolu yöresinin tümüyle fethedilmesi ise Orhan Gazi döneminin ilk yıllarına (1324 -1326) rastlamıştır. Mustafa Kemal Paşa önderliğinde yapılan Millî Mücadele sonunda Bolu, 10 Ekim 1923′de yeni düzenlemeler çerçevesinde vilayet haline getirilerek yeni bir yönetime kavuştu.

NE YENİR?

Bolu’nun fındık şekeri, çikolatası, çam balı, kaymağı, tereyağı ünlü tatlılarıdır. Kabaklı gözleme yöreye özgü hamur işidir.

Mudurnu’nun saray helvası, köpük helvası, Göynük’ün şeker fasulyesi Seben’in elması, üzümü, Mengen’in peyniri yörenin tadılmaya değer yiyecekleridir

NE ALINIR?

Bolu’nun çam kolonyası, fındık şekeri, Bolu çikolatası, çam balı, kaymağı, tereyağı, kabaklı gözlemesi; Mudurnu’nun saray helvası, köpük helvası, ipek oyaları; Gerede’nin deri ve bakır eşyaları; Göynük’ün şeker fasulyesi, el dokumaları; Seben’in elması, üzümü; Mengen’in peyniri; Kıbrıscık’ın pirinci, el dokuması torbaları ve kilimleri, hediyelik olarak satın alınabilir.

YAPMADAN DÖNME

Sonbaharda Yedigöller’de kamp yapıp fotoğraf çekmeden,

Abant Gölü ve diğer göl çevresinde yürüyüş yapmadan,

Mudurnu ve Göynük evlerini görmeden,

Bolu Yaylalarında gezmeden,

Kartalkaya’da kayak, Abant’da yamaç paraşütü yapmadan.

Seben Kaya evlerini görmeden,

Bolu’nun çam kolonyası, fındık şekeri, Bolu çikolatası, çam balı, kaymağı, tereyağı, kabaklı gözlemesi; Mudurnu’nun saray helvası, köpük helvası, ipek oyaları; Gerede’nin deri ve bakır eşyaları; Göynük’ün şeker fasulyesi, el dokumaları; Seben’in elması, üzümü; Mengen’in peyniri; Kıbrıscık’ın pirinci, el dokuması torbaları ve kilimleri; satın almadan,

Geleneksel “Mengen Aşçılar ve Turizm Festivali”, Dörtdivan Yayla Şenlikleri ve Bolu Köroğlu Kültür Sanat Turizm Festivali izlemeden,

… Dönmeyin.

GEZİLECEK YERLER

Örenyerleri

Akşemsettin Türbesi- Göynük

Bolu (Bithynıum – Claudiopolis): Arkeolojik verilere göre Bolu ovasındaki ilk yerleşim M.Ö. 3. bine kadar uzanmaktadır. Şehir merkezindeki tepelerde kurulmuş olan Bithynium -Claudiopolis şehrinin tarihi ise 1978 yılında Hisartepe kazısında ortaya çıkan bulgulara göre, M.Ö. 7. yüzyıla kadar gitmektedir. Çeşitli yıllarda yapılan kazılarda Antinous Tapınağı ve tiyatroya ait olduğu sanılan parçalarla, çeşitli dönemlere ait sikkeler, kaplar, şişeler, heykeller ve mezar stelleri bulunmuştur. Bu eserler halen Bolu Müzesi’nde bulunmaktadır.

Seben Kaya Evleri: ( Eski Yerleşim Bölgesi ) Seben İlçesine bağlı ve birbirlerine çok yakın olan Çeltik Deresi, Hoçaş, Kaşbıyıklar ve Yuva köylerinde derin vadiler boyunca yükselen kaya kitlelerinin yüzeyinde bir kaç katlı kaya evlerine rastlanmaktadır.

Gerede Asar Kalesi: Gerede’nin Örencik Köyü’nün güneydoğusundadır. Çevrede arazi üzerinde bol miktarda Bizans seramiği görülmekte, bu da kalenin Bizans dönemine ait olduğunu göstermektedir. Ayrıca kale üzerinde kuzeye bakan bir mağara da mevcuttur.

Camiler

Bolu’da bulunan Büyük Cami (Yıldırım Beyazıt Cami), Kadı Cami, Saraçhane Cami, İmaret Cami, Ilıca Cami, Ilıca Cami, Süleyman Paşa Cami, Yıldırım Cami, Kanunî Cami, Yukarı Tekke Cami, Eskiçağa Yıldırım Cami görülmeye değer eserledir.

Türbeler

Tokad-i Hayreddin Türbesi, Akşemseddin Türbesi, Ömer Sekkin Türbesi, Aşağı Tekke Türbesi, Ümmi Kemal Türbesi, Kasım Dede Türbesi, Babahızır Türbesi başlıcalarıdır.

Hanlar

Yukarı Taşhan: Bolu merkez Büyük Cami mahallesinde bulunan Taşhan, 1804 yılında Abdullah Ağa tarafından yaptırılmıştır.

Hamamlar

Orta Hamam: 1389 yılında Yıldırım Beyazıt tarafından yaptırılmıştır. Çifte hamam tarzında yapılan hamamın iç mekanlarında zengin süslemelere yer verilmiştir. İl merkezindedir.

Tabaklar Hamamı: 16. yüzyılda Tavil Mehmet Paşa tarafından yaptırılmıştır. İki bölüm olan hamamın iç mekanları mermerlerle kaplıdır.

Sultan Hamamı: 16. yüzyılda Sokullu Mehmet Paşa tarafından çifte hamam tarzında yaptırılmıştır. İl merkezindedir

Süleyman Paşa Hamamı: Göynük İlçesinde bulunan hamam, 1335′li yıllarda Gazi Süleyman Paşa tarafından yaptırılmıştır.

Yıldırım Beyazıt Hamamı: Mudurnu İlçesinde bulunan hamam, aynı adla anılan caminin yanındadır. Aynı devirde yapılan hamamların en güzellerindendir. 1382′de yaptırılmıştır. Erken dönem Osmanlı hamamlarının en orijinal örneklerinden biridir. Hamam taç kapısı ve kubbe geçişleriyle dikkat çekicidir.

Yıldırım Hamamı: İlimiz Yeniçağa İlçesine bağlı Eski Çağa Köyünde bulunmaktadır. 1388 yılında Yıldırım Beyazıt adına yapılan hamam, mimari bakımdan önemli bir eserdir.

Aşağı Hamam: Gerede İlçesi Kitirler mahallesinde yer alan hamam 14. yy. sonlarında moloz taştan yapılmıştır.

Sivil Mimari

Göynük Evleri: “Kentsel Sit Alanı” olarak ilan edilmiş bulunan Göynük, eski Türk Evleri bakımından zengindir. Burada bulunan evler 20. yüzyıl başlarına aittir. Bazı evlerin oturma odalarında çeşitli motiflerle süslenmiş tavanlar bulunmaktadır. Evlerin önünde genellikle “Hayat” adı verilen avlular da yer almaktadır.

Mudurnu Evleri: Kentsel Sit Alanı ilân edilen Mudurnu, eski Türk evleri bakımından önemli bir özelliğe sahiptir. Sivil mimari özellikleri açısından Göynük evlerine benzerlik gösteren, ilçenin tarihi ve kültürünü yansıtan bu evler korumaya alınmıştır.

Korunan Alanlar

Yedigöller Milli Parkı

Bolu Fındığı Tabiatı Koruma Alanı

Bolu Akdoğan (Ebe Çamı)Tabiatı Koruma Alanı

Bolu Kökez Tabiatı Koruma Alanı

Bolu Sülüklügöl Tabiatı Koruma Alanı

Abant Gölü Tabiat Parkı

Bolu – Yedigöller Milli Parkı
Yeri: Bolu İli

Ulaşım: Batı Karadeniz bölgesinde Bolu ilinin kuzeyinde Zonguldak ilinin güneyinde yer alan Milli Parka Ankara-İstanbul karayolunun 152.km.sinden Yeniçağa ve 190 km.sindeki Bolu ilinden kuzeye ayrılan yollarla ulaşılır. Kışın Bolu-Yedigöller güzergahı(karla) kapalı olduğundan ulaşım sadece Yeniçağa-Mengen-Yazıcık üzerinden yapılır.

Özelliği: Batı Karadeniz Bölgesinin oldukça engebeli bir yöresinde bulunan Milli Parkta heyelanın oluşturduğu göller “Orman Denizi” ni andıran zengin bitki örtüsü göllerde yaşayan alabalıklar ve bu değerlerin yarattığı rekreasyon kullanım potansiyeli ana kaynakları oluştururlar.Genellikle yer yapısı serpantinlerden ve volkanik kayaçlardan oluşan sahada zaman zaman göçük yer hareketleri sürüklenmeye hazır arazi yapısı, göllerin meydana gelmesini hazırlayan başlıca faktörlerdir. Göller, kayan kitlelerin, vadilerin önlerini kapaması sonucu arkada suların biriktiği set gölleridir. Bunlardan bazıları dip kaçakları ile birbirine bağlantılıdır

Bolu – Bolu Fındığı Tabiatı Koruma Alanı
Konumu: Batı Karadeniz Bölgesinde, Bolu ili, Merkez ilçesi, Tekneci Havzası Mevkiinde bulunmaktadır. Saha 460 Ha. büyüklüğündedir.

Ulaşım: Sahaya Bolu-Yığılca karayolu ile ulaşılmakta olup Bolu’ya 35 km. mesafededir.

Özellikleri: Nesli tehlikeye düşmüş ve yalnız ülkemizde tabii yayılış gösteren Bolu Fındığı (Corylus colurna) nın çok büyük boy (25-30 metre) ve çapa (1 metre) sahip örneklerini ihtiva eden eşsiz bir ekosistem oluşu, geyik ve karaca gibi nadir yaban hayatı türlerinin sağlıklı bir populasyonuna sahip bulunuşu ve çok çeşitli ağaç türlerinin mevcudiyeti özelliklerini oluşturmaktadır.

Bolu – Akdoğan (Ebe Çamı)Tabiatı Koruma Alanı
Konumu: Batı Karadeniz Bölgesinde, Bolu ili, Merkez ilçesi, Yenigüney köyü sınırları içerisinde yer almaktadır.

Ulaşım: Ankara-İstanbul E5 devlet karayolunun 168 km.sinden itibaren Yenigüney köyüne giden 2.5 km.lik yol ile Rüzgarlık Mevkiine ise E5 karayolunun 172 km.sinden ayrılan 1 km.lik yol ile ulaşılmaktadır.

Özellikleri: Nadir ve tehlikeye düşmüş Ebe Çamı (Pinus nigra ssp. pallasiana var. Seneriana) nın dünya üzerinde yegane tabii yayılış alanlarını teşkil etmesi ve bu sahalara eşsiz bir tabiat parçası özelliği vermektedir

Alanı Bolu – Kökez Tabiatı Koruma Alanı
Konumu: Batı Karadeniz bölgesinde, Bolu ili, Merkez ilçesi, Atacak Mevkii sınırları içerisinde yer almaktadır. Saha;324 Ha.dır.

Ulaşım: Bolu-Seben devlet karayolunun 18 km.sinden ayrılan orman yolu ile sahaya ulaşılabilinir.

Özellikleri: Çok yaşlı ve boylu Uludağ göknarı (Abeis bornmulleriana),kayın (Fagus orientalis) den meydana gelen nadir ve bakir bir orman ekosistemi özelliğine sahip bulunmaktadır.

Bolu – Sülüklügöl Tabiatı Koruma Alanı
Konumu: Batı Karadeniz Bölgesinde, Bolu ili, Mudurnu ilçesi, Akyo-Kuşkavağı köyü sınırları içerisinde yer almaktadır. Sülüklügöl Tabiatı Koruma Alanı; 809.5 Ha.lık alanı kapsamaktadır.

Ulaşım: Sahaya; Bolu-Abant Taşkesti 85 km., E5-Akyazı-Dokurcun 50 km., Bolu-Mudur-nu-Taşkesti 100 km.ile, Ankara-Beypazarı-Nallıhan-Mudurnu üzerinden ulaşılabilir.

Özellikleri: Sülüklü Göl; ihtiva ettiği sulak saha ve orman ekosistemleri ve bu ekosistemlerde yaşayan bitki ve hayvan türü çeşitliliği ile eşsiz bir tabiat parçasıdır. Tektonik hareketler sonucunda çökmüş, ağaçların üst kesimleri su üzerinde kalarak ilginç peyzaj özelliği yaratmıştır.

Bolu – Abant Gölü Tabiat Parkı
Yeri: Batı Karadeniz Bölgesinde Bolu ili merkez ilçesi sınırları içerisindedir.

Ulaşım: Tabiat Parkına Ankara-İstanbul E-5 Devlet karayolunun 203.km.sinden Ömerler Madensuyu sapağından ayrılan 22 km.lik yol ile ulaşılmaktadır.Park, Bolu’ya 33 km. Ankara’ya 225 km., İstanbul’a 258 km. uzaklıktadır.

Özelliği: Tektonik menşeli Abant Gölü ve çevresindeki bitki zenginliği ayrıca büyük bir açık hava rekreasyon potansiyeline sahip bulunması nedeniyle yörenin 1150 hektarlık bölümü, 1988 yılında Tabiat Parkı olarak ayrılmıştır.

Kaplıcalar

Bolu kaplıcaları Şehir merkezine 5 km. mesafede, Karacasu mevkiinde bulunan kaplıcalar çevresi ormanlarla kaplı nezih bir dinlenme yeridir. Termal turizm merkezi olan bölgede termal otel ve büyük kaplıca, küçük kaplıca ve Sağlık Bakanlığı’na ait fizik tedavi ve rehabilitasyon hastanesi olmak üzere üç birim hizmet vermektedir. Doğal kaynaklı olan bu kaplıcalar, romatizma hastalıklarına, deri, dolaşım ve kalp, solunum yolu, kadın, sindirim sistemi, böbrek ve idrar yolları, kemik ve kireçlenme hastalıkları ,metabolizma bozukluklarına iyi gelmektedir.

Karacasu Termal Turizm Merkezi (Sağlık Turizmi)

Babas kaplıcası: Mudurnu’ya 5 km. Mesafede bulunan kaplıca suları, travertenler arasından çıkmaktadır. 18 yataklı bir tesis bulunmaktadır. Kaplıca suyu metabolizma hastalıkları ile romatizma, kadın, sindirim ve böbrek rahatsızlıkları üzerinde olumlu sonuçlar vermektedir.

Sarot kaplıcası: Mudurnu’nun 30 km. kuzeybatısında Ilıca köyü hudutları içerisindedir. 66ºc sıcaklığındadır. 1500 yılı aşkın süredir kullanılmaktadır. Tarihî bir hamam vardır. Acı sular grubuna girmektedir. İçme kürü şeklinde kullanıldığında idrar yolu ve böbrek rahatsızlıklarına, banyo olarak kullanıldığında ise romatizma hastalıklara iyi gelmektedir. Kaplıca yanında küçük bir konaklama tesisi bulunmaktadır.

Bağlum (Kesenözü) Kaplıcası: Bağlum kaplıcaları, Seben ilçesinin 14 km. Güneyinde, Kesenözü köyünde bulunur. Kaplıca suyu banyo olarak yüzyıllardır kullanılmaktadır. Mide, safra kesesi, solunum ve dolaşım bozukluklarında olumlu etkileri olduğu bilinmektedir. Kaplıcada özel şahıslar tarafından işletilen pansiyonlar bulunmaktadır.

Çatak Kaplıcası: Göynük ilçesinin 30 km. güneydoğusunda dik yamaçlar arasında çok güzel bir vadide, Himmetoğlu Köyü yakınındadır. Kaplıcanın romatizma, siyatik gibi rahatsızlıklara iyi gelmektedir. Çevrede bulunan kalıntılardan Romalılardan beri kullanıldığı düşünülmektedir.

Göller

Abant Gölü: Bolu’nun 34 km. Güneybatısında Abant Dağları üzerinde oluşmuş bir krater gölüdür.Yeraltı suları ile beslenir.

Abant Gölü çevresi flora ve fauna bakımından oldukça zengindir. Gölde bulunan ünlü Abant alabalığı yılın belirli zamanlarında, belirli bir ücret ödeyerek avlanabilir. Yöre ormanları geyikler için en uygun yaşam ortamıdır. Göl çevresindeki ormanlarda tavşan, tilki, çakal, kurt, ayı, domuz, karaca, gelincik, geyik gibi av hayvanlarıyla şahin, doğan, atmaca görülmektedir.

Piknik, kamping, sportif olta balıkçılığı, yürüyüş , tekneyle, faytonla, atla gezinti ve kışın doğal buz pateni bu tabiat parkının vazgeçilmez aktiviteleridir. Göl etrafında konaklama ve yeme-içme tesisleri bulunmaktadır.

Gölcük: Bolu’nun 13 km. güneyinde suni olarak yapılmış bir set gölüdür. Etrafı çam ve köknar ağaçları ile kaplı gölün kar altındaki görüntüsü muhteşemdir. Gölün hemen kenarında Orman Bakanlığı’nın misafirhanesi ile bir kır gazinosu vardır. Göl ve etrafı orman içi dinlenme yeri olarak Batı Karadeniz Millî Parklar Bölge Müdürlüğü denetimindedir.

Gölköy Baraj Bölü: Bolu’nun 10 km. batısındadır. Bolu ovasını sulama amacıyla yapılmıştır. Çevresi ormanlarla kaplı olan sazan ve alabalık vardır. Şehir merkezine yakınlığı ve ulaşım kolaylığı nedeni ile piknik yapmak ve olta ile balık avlamak isteyenler tarafından çok elverişlidir.

Yeniçağa Gölü: Bolu – Ankara karayolu üzerinde, yeniçağa ilçe merkezinde bulunan göl, bir çanak gölüdür. Gölde olta ile balık avlanabilir.

Karamurat Gölü Mudurnu’ya 35 km. mesafede olan göl, Akyazı’ya giden yolun kenarında ve Karamurat Köyü yakınındadır. Turna ve kadife balığı bulunmaktadır.

Çubuk Gölü: Göynük’ün 11 km. Kuzeyindedir. Kıyısında çubuk köyü bulunan, etrafı güzel çam ormanları ile kaplı çubuk gölündeki sazan ve alabalıkları olta ile avlamak serbesttir.

Sülük Gölü: Mudurnu – Akyazı yoluna 9 km. mesafededir. Mudurnu ilçesine 50 km. uzaklıkta bulunan göl, Millî Parklar koruma alanı içindedir. Bozulmamış doğasıyla ve zengin florasıyla dikkat çekmektedir. Gölde Abant alası, gökkuşağı ve kırmızı benekli alabalık bulunmaktadır.

Sünnet Gölü: Göynük’ün 27 km. doğusundadır. Fevkalade güzelliğe sahip olan gölde çok lezzetli mercan ve alabalıklar mevcuttur. Olta balıkçılığı ile bu balıkların avlanması serbesttir. Sünnet gölünde konaklama ve yeme-içme hizmeti veren bir tesis bulunmaktadır. Göl etrafında; piknik, yürüyüş, koşu ve bisiklet sporu yapabilme imkanı vardır.

Karagöl: Kıbrısçık – Beypazarı yolu üzerinde bulunan Karagöl, oldukça derin bir göldür. Kıbrıscık’a 20 km.dir. Çevresi tamamen ormanlık olan gölde kamp yapılabilir. Yaban ördeklerinin var oluşu nedeniyle avcıların uğrak yeridir. Her yıl mayıs sonunda Karagöl şenlikleri düzenlenmektedir.

Akkaya Boğazı: Bolu’nun 10 km. güneyinde, Mudurnu yolu üzerinde bulunan travertenler, Bolu’nun Pamukkalesi olarak görülmeye değer bir güzelliğe sahiptir. Akkayalardan çıkan maden suyu değişik bir tatta ve 20ºc sıcaklığında olup, modern tesislerde şişelenerek tüketime sunulmaktadır.

Yaylalar

Aladağ Yaylaları: Bolu’nun 25 km. güneyindeki dağ yamaçları üzerinde, orman alanları arasında yer alırlar. Yemyeşil düzlükleri ile piknik için de ideal olan bu yaylalar çevresinde bulunan Orman İşletme Tesisleri, Aladağ İzcilik Kampı ve Göleti ile göz kamaştırıcı güzellikler sergilerler. Kamp imkanlarının da olduğu başlıca yaylalar, Değirmenözü, Sarıalan, Gölcük, Ardıçtepe ve Üstyaka Yaylalarıdır.

At Yaylası: Bolu’nun kuzey yakasındaki dağların arkasında yer alır. Kirazları ile ünlü olan bu yayla etrafında meyve bahçeleri vardır. Her yıl geleneksel kiraz bayramı şenlikleri yapılır.

Gerede Yaylaları: Gerede’nin güneyinde 1200 – 1500 m. yüksekliklerde bulunan bu yaylalar, Haşat, Zorpan ve doğu Köroğlu Dağları üzerinde bulunan Dörtdivan yaylalarıdır.

Kıbrısçık Yaylaları: Köroğlu Dağları’nın güney yamaçlarındaki düzlük alanlarda bulunurlar. Belen, Karaköy, Kökez, Bölücekkaya, Karadoğan ve 1825 m. yükseklikte bulunan Devevira en önemli yaylalardandır.

Mengen Yaylaları: Mengen İlçesi’nin doğusunda yer alan başlıca yaylalar; Sarıklı, Soğucak, Mile, Sepetçiler, Çelebioğlu ve Çiftçatak yaylalarıdır.

Mudurnu Yaylaları: İlçenin kuzeyi ve Abant Gölü güneyinde yer alırlar. Dedeler, Alpağut, Dodurga ve Dağyolu yaylaları en önemlileridir.

Göynük Yaylaları: 1000-1500 m. arasında da bir şeritte sıralanan yaylaların en önemlileri Karabey ve Kaşıkçı yaylalarıdır.

Seben Yaylaları: Kiraz Dağı çevresinde toplanmış, ortalama 1400 m. yükseklikte olan bu yaylaların en önemlileri Gerenözü ve Kızık yaylalarıdır.

Kızık Yaylası: Kızık Yaylasının evleri, değişik mimarisiyle dikkati çeker. Bu evler hiç çivi kullanmadan, çam ağaçlarından çatkılı, kenetleme ve birbirine geçme şeklinde yapılmıştır. Yerden yüksekçe yapılmış merdivenler, geniş ocakları ve kendine has eşyaları ile bu evler oldukça değişik özellikler taşırlar.

Kuş Gözlem Alanı

Yedigöller Milli Parkı

Abant Gölü

Sportif Etkinlikler

Kayak Merkezleri Esentepe : Gerede’nin kuzeyinde 1.300 m. yükseklikte kış sporları ve kayak imkanına sahip üç yıldızlı Esentepe Oteli’nin bulunduğu bir yerdir. Tüm ilçeye hakim mükemmel bir manzaraya sahip olan otelde çim kayağı da yapmak mümkündür. Asırlık çam ağaçlarının bulunduğu Esentepe’ye bu isim bölgenin sürekli esmesi nedeniyle Atatürk tarafından verilmiştir.

Kartalkaya Kayak Merkezi

Avcılık Ve Olta Balıkçılığı: Bolu’nun dört yanını kuşatan orman tabakası ve zengin bitki örtüsü, beraberinde çok çeşitli av hayvanlarının bulunmasını sağlar. Ormanlık alanlarda, ayı, vaşak, yaban domuzu, geyik, karaca, kurt, sansar, tilki, porsuk, tavşan, kokarca, gelincik, kunduz ve sincap gibi kara hayvanları ile keklik, üveyik, bıldırcın, çil, toy, turna, çulluk, güvercin gibi av kuşları ve atmaca, şahin, kartal gibi yırtıcı kuşlar sıklıkla görülmektedir.

Ayrıca bir çok gölü bünyesinde barındıran Bolu, sportif olta balıkçılığı için ideal bir bölgedir. Abant Gölü, Gölcük, Gölköy Barajı, Yedigöller, Aladağ gölünde bulunan çok lezzetli alabalık, sazan, mercan ve gümüş balıkları olta ile avlanabilmektedir.

Yamaç Paraşütü: Yamaç paraşütü için Abant Dağları’nda çok uygun yerler mevcut olup, yaz aylarında büyük şehirlerden bu sporu yapmak isteyenler için Abant’a turlar düzenlenmektedir.

Hazırlayan : Öğr.Gör.Mehmet Aykaç

BIRA NASIL YAPILIR

Yazar tarih Eki 4th, 2008

? Önce biralık arpalar boylarına göre ayrılır.
? Tanklarda iyice ıslatıldıktan sonra çimlendirmeye bırakılır.
? Daha sonra malt filiz kırma ve temizleme tesislerine geçilir.
? Malt kırma değirmeni yoluyla kırık malt deposuna aktarılır.
? Sonra sırasıyla şekerlendirme kazanı, aktarma kazanı, süzme kazanı ve kaynatma kazanlarına aktarılır. devamı »

BINGOL

Yazar tarih Eki 4th, 2008

GENEL BİLGİLER
Yüzölçümü: 8.125 km²

Nüfus: 250.966 (1990)

İl Trafik No: 12

Doğu Anadolu Bölgesi Yukarı Fırat bölümünde yer almaktadır. Bu bölgede adı efsanelere geçmiş bu yöreye “Bingöl” adını vermişlerdir. Kaleleri, kayak merkezi ve yüzen adası ile ilgi çeken bir ildir.

İLÇELER

Bingöl (merkez), Adaklı, Genç, Karlıova, Kiğı, Solhan, Yayladere ve Yedisu.

Genç İlçesi: İl merkezine 20 km uzaklıkta olan İlçe sınırları içinde, Sürekli (Diyarbug) köyü sınırlarında Pers Hükümdarı tarafından yapıldığı sanılan Daraheni (Kral kızı) Kalesi kalıntıları ile aynı köy sınırları içinde iki kümbet mevcuttur.

Kiğı İlçesi: İl Merkezinden uzaklığı 150 km’dir. İlçedeki başlıca tarihi yapılar, 1401-1402 ‘de Akkoyunlu .Fahrettin Kutluk Bey’ in oğlu Pir Ali Bey tarafından yaptırılan Kiğı Camii, İlçe merkezinde Eskişehir Mahallesinde Balaban Bey Camii ve çeşmesi ile Çanakçı Köyünde Mürsel Paşa Abidesidir.

Solhan İlçesi: İl merkezine 60 km uzaklıktadır. Hazarşah Köyü Aksakal Mezrası mevkiinde bulunan bir doğa harikası olan Yüzen Ada çok ilginç olduğu, kadar çok da güzel bir yapıya sahiptir. Gölün ortasında bulunan ada, göl üzerinde hareket etmektedir.

Yayladere İlçesi: İl Merkezinden uzaklığı 110 km.dir. İlçede hala birçok orijinal özellikleri bozulmamış olan Cenevizlerden kalma olduğu sanılan tarihi bir kale mevcuttur. Kalkanlı Köyü civarında ise içinde tarihin ilk çağlarında insanların barındığı tahmin edilen ve duvarları bir çok oyma sanatı ile süslü mağaralar ve bu mağaraların çevrelediği şelale ilgi çekici yerlerdir.

Yedisu İlçesi: İl merkezine olan uzaklığı 140 km. dir. Doğal güzellikleri arasında Şen Köyü şelalesi ve Akımlı’ya bağlı perçivenk mıntıkasında bulunan şelale yer almaktadır.

NASIL GİDİLİR?

Karayolu: Türkiye’nin her yerinden karayolu ulaşımı mümkün olup, Otogar kent merkezindedir.

Otogar Tel : (+90-426) 214 38 48 -214 38 58 -214 38 68

Demiryolu: Genç ilçesinde bulunan istasyon vasıtasıyla doğuda Tatvan’a, batıda ise Elazığ bağlantılı olarak İstanbul’a kadar demiryolu ulaşımı mümkündür.

İstasyon Tel : (+90-426) 411 30 27

Havayolu: Kente en yakın havaalanı Muş ilinde(118 km) bulunmakta olup, Cumartesi ve Pazar hariç Ankara’dan direkt uçak seferleri bulunmaktadır.

COĞRAFYA

Doğu Anadolu Bölgesi Yukarı Fırat bölümünde yer alan Bingöl ili Muş, Erzurum, Erzincan, Tunceli, Elazığ ve Diyarbakır illeri ile çevrilidir.

İl Merkezinin deniz seviyesinden yüksekliği 1.151 metre olup, arazi yapısı dağlık ve engebelidir.

İl genelinde yazların sıcak ve kurak, kışları soğuk ve kar yağışlı geçtiği karasal iklim şartları hüküm sürmektedir.

TARİHÇE

Bingöl ve çevresi Urartu, Asur, Pers, Roma, Arap, Selçuklu, Saltuk, Akkoyunlu, Safevi ve Osmanlı dönemlerini yaşamıştır. 1936 yılında “Çapakçur” adı ile il olmuş ve adı “Bingöl” olarak değiştirilmiştir.

NE YENİR?

Yörede üretilen dut pekmezi ve bingöl balı tadılmalıdır. Atapark ve Soğuk Çeşme mevkiinde yöresel yemekler yenebilir

Gezilecek Yerler

Yüzen Ada
Solhan İlçesinin Hazarşah Köyü Aksakal Mezrası mevkiinde bulunan bir doğa harikası olan Yüzen Ada çok ilginç olduğu, kadar çok da güzel bir yapıya sahiptir. Gölün ortasında bulunan ada, göl üzerinde serbest hareket etme kabiliyetine sahiptir.

Kayak Merkezi
Bingöl (Yolaçtı) Kayak Merkezi (Kış Turizmi)

Termal
Kös Termal Turizm Merkezi (Sağlık Turizmi)

Avcılık
Avcılık yönünden Bingöl, tabiatın insanoğluna bahşettiği ender yerlerden biridir. Eylül-Ekim-Kasım aylarında keklik, tavşan, çulluk, tilki, çil ve bıldırcın avı yapılmaktadır. Ocak ve Şubat aylarında da tavşan, keklik, tilki, kurt ve sansar gibi hayvanların avı yapılmaktadır. Kasım-Aralık-Ocak-Şubat aylarında Murat, Göynük, Gülbahar, Gayt ve Çapakçur çaylarında balık avlanmaktadır

Bilecik

Yazar tarih Eki 4th, 2008

GENEL BİLGİLER

Yüzölçümü: 4.307 km²

Nüfus: 175.526 (1990)

İl Trafik No: 11

Bilecik ili, Marmara Bölgesi’nin güney doğusunda; Marmara, Karadeniz, İç Anadolu ve Ege Bölgelerinin kesim noktaları üzerinde yer alır. İlin bilinen en eski isimleri arasında Agrilion ve Belekoma vardır. Bilecik, Osmanlı İmparatorluğu’ nun doğduğu topraklardadır. Sakarya ırmağının etrafında kurulan ve göletleri ve derelerinin zenginliği ile tanınan yöre antik çağlardan günümüze tarihin izlerini taşır.

İLÇELER:

Bilecik ilinin ilçeleri; Bozüyük, Gölpazarı, İnhisar, Osmaneli, Pazaryeri, Söğüt ve Yenipazar’dır.

Bozüyük: Bozüyük Frigler döneminde oluşmuş bir yerleşim merkezidir. 1908?den sonra Ertuğrul Livası?na bağlanarak Kaza merkezi yapılmıştır. Bozüyük Bilecik?in il olması ile birlikte 1924 yılında ilçe statüsüne kavuşturulmuştur.

Gölpazarı : Bizanslılar döneminde Harmankaya Tekfurluğu?na bağlı olan Gölpazarı, Osman Gazi tarafından alınmıştır. Gölpazarı kuruluşundan itibaren sıra ile Resulşel, Dönen ve Akçaova (Akçaoba) adlarıyla anılmış, son olarak Gölpazarı adını almıştır.

İnhisar : İnhisar önceleri Söğüt?e bağlı bir bucak iken mütevazı nüfusuna rağmen coğrafi konumu dikkate alınarak 1991 yılında ilçe yapılmıştır.

Osmaneli : Osmaneli çok eski bir yerleşim yeridir; Trakyalılar, Romalılar ve Bizans’a ait kalıntılar bunu göstermektedir.

Pazaryeri ,    Pazaryeri’nde ilk yerleşim 1273 yılında olmuştur. Pazaryeri’nde hediyelik ve turistik toprak ev eşyası ve ağaç eşya yapımcılığı da sürdürülmektedir.

Söğüt : Söğüt, Ertuğrul Gazi tarafından bir kuşatma ve mücadele sonucunda 1232 yılında Bizanslılardan alınmıştır. Ertuğrul Gazi Türbesinin de içinde bulunduğu ilçe önemli bir turizm merkezidir.

Yenipazar : Eski adı Kırka olan Yenipazar, Cumhuriyetten önce Bolu?nun Göynük ilçesine bağlıydı. 1926?da bucak olarak Gölpazarı?na bağlanmış, 1988?de de ilçe olmuştur.

NASIL GİDİLİR?

Karayolu : Otobüs Terminal Şehir merkezinde Atatürk Bulvarı üzerinde bulunmaktadır.

Yazıhaneler:

Yüksel Turizm:  (+90-228)212 43 85

Eskişehir Buzlu Seyahat:  (+90-228)212 12 73

İsmail Ayaz Turizm:  (+90-228)212 90 00

Öz Bilecik Seyahat:  (+90-228)212 84 14

Demiryolu : Tren istasyonu şehir merkezine 4 km. mesafededir.

İstasyon Tel : (+90-228) 215 80 03

COĞRAFYA

Bilecik ilinin en önemli akarsuyu Sakarya Irmağı olup, bir doğal göl, bir de baraj gölü bulunmaktadır.

İlin orman zenginliği av hayvanları bakımından da zenginleşmesini sağlamıştır. Bin metreye kadar yükseklerde orman örtüsü genellikle meşe, otsu bitkiler ve makilerden oluşmaktadır. 1000 metre ve daha yükseklerde ise karaçam, kayın, kızılçam, kestane, köknar türündeki yüksek boylu ağaçlar sıralanır.

Bilecik’ de İç Anadolu Bölgesi’ nin sert ve az yağışlı karasal iklimi ile Akdeniz ve Karadeniz kıyılarının ılık ve yağışlı ılıman iklimleri arasında geçiş iklimi görülür.

Bileciğin Tarihi

Kentin Antik Çağdaki hayatı, tarih kaynaklarında Bilecik?i de içine alan Bitinya (Bithynia) bölgesinin genel tarihi içinde gösterilir. Bitinya bölgesinin bilinen tarihi M.Ö. 1950? lerde burada yaşayan Trakya kavimlerinden Thynler?le başlar. Bölge daha sonra Mısır, Hitit, Frig, Kimmer, Lidya, Pers, Makedonya, Bitinya Krallığı, Roma İmparatorluğu, Bizans İmparatorluğu ve Osmanlı İmparatorluğunun yönetimine geçmiştir. Bilecik?in bilinen ilk adı Belekoma? dır.

Tarihte pek çok kavmin uygarlık ve egemenliğine sahne olan Bilecik, Kayı Boyu?nun Orta Asya?dan 400 çadırla gelip Söğüt?te, Osmanlı Devletinin kuruluş merkezliğini yaptığı yerdir. İlin tarihçesinin çok eskilere dayanması ve Osmanlının kurulduğu yer olması ayrıcalığı yanında, Kurtuluş Savaşı?nda verdiği çetin mücadeleler ve kazanılan zaferlerle Cumhuriyetin kuruluşunda da önemli bir role sahip olmuştur. Üzerinde çok sayıda arkeolojik ve tarihi eser bulunan, Bilecik?teki tarihi eserlerin çoğunu Osmanlı döneminde yapılan camiler, türbeler, hanlar, hamamlar, sivil mimari örnekleri , imaret ve benzeri yapılar oluşturmaktadır.

Kayı Boyu Aşireti mensuplarının 720 yıldan beri geleneksel olarak sürdürdükleri ve her yıl (Eylül ayının 2. haftası son üç gün) yapılan muhteşem törenlerle kutlanan ?Ertuğrul Gazi? yi Anma ve Söğüt Şenlikleri?ne çok sayıda yerli ve yabancı ziyaretçi gelir. Törenlerde yörüklerin kına gecesi ve yaşantıları canlandırılır, cirit gösterileri yapılır.

Bilecik’te ne yenir ? Bilecik Mutfağı

Yöresel yemeklerin çoğunluğunu hamur işleri oluşturur. Yöre halkının bir bölümü, ekmeğini kendisi pişirir. Pide, bükme hodalak fırında pişirilen ekmek türleridir.

Yöre halkı makarna, tarhana, kuskus, erişte gibi yiyecekleri de kendileri hazırlar. Büzme, nohutlu tavuklu mantı, keşkek, ovmaç çorbası, mercimekli mantı, kesme hamur, keklik kebabı, köpük helvası, Bilecik’e özgü yemeklerin başlıcalarıdır

NE ALINIR?

Pazaryeri İlçesi Kınık Köyünün Toprak Ürünleri ile Dereköy?de yapılan el sanatı ürünü ağızlıklar, alınabilecek hediyelik eşyalardır.

İnhisar İlçesi ve Tarpak Beldesi Marmara Bölgesi nar üretiminde 1. sıradadır

YAPMADAN DÖNME

Ertuğrulgazi? yi Anma ve Söğüt Şenlikleri ile Bilecik? in Düşman İşgalinden Kurtuluşu, Ahilik ve Şeyh Edebalı Kültür Sanat Festivalini görmeden,

Şeyh Edebalı , Ertuğrulgazi, Dursun Fakıh Türbelerini; Metristepe Zafer Anıtı, Türk Büyükleri Platformunu ziyaret etmeden,

İnhisar?ın Narını, Pazaryeri?nin meşhur bozası ile helvasını tatmadan,

Söğüt Ertuğrulgazi Müzesi gezmeden,

Pazaryeri Kınık Köyü toprak ürünleri almadan,

Bilecik ‘te Gezilecek yerler

Anıtlar

Kale ve Kuleler

Han ve Kervansaraylar

Türbeler

Köşkler

Çeşmeler

İçmeceler ve Kaplıcalar

Yaylalar

Mesire Yerleri

Sportif Etkinlikler

Müzeler

Anıtlar

Metristepe Anıtı: Kurtuluş Savaşının simgesi Zafer Anıtı Bozüyük İlçemizde, İnönü Savaşlarının kazanıldığı yerdedir.

Türk Büyükleri Platformu: Tarihte devlet kuran Türk Büyüklerinin büstlerinin yer aldığı platform Söğüt İlçesindedir.

Kale ve Kuleler

Saat Kulesi: Bilecik il merkezinde, şehre hakim bir yamaç üzerinde inşa edilmiş, dört cepheli, saat göstergeli olup, Sultan II. Abdülhamit tarafından yaptırılmıştır.

Belekoma Kalesi Hamsu Çayı kenarında sivri bir tepe üzerindedir. Bizanslılar tarafından Orta Çağ’da yaptırılmıştır.

Han ve Kervansaraylar

Köprülü Mehmet Paşa Kervansarayı: Bilecik-Adapazarı karayolu üzerinde Vezirhan Beldesindedir. 17.yüzyıl başlarında Sadrazam Köprülü Mehmet Paşa yaptırmıştır. 1915′te sağlam olduğu bilinen çatı bu tarihten sonra çökmüştür. Günümüzde dört duvar durmaktadır.

Taşhan: Gölpazarı İlçe merkezindeki Mihalbey tarafından yaptırılan han, Osmanlı Mirarisinin yapısal özelliklerini taşır.

Türbeler

Şeyh Edebalı Türbesi, Ertuğrulgazi Türbesi, Malhatun Türbesi, Dursun Fakıh Türbesi, Kumral Abdal Türbesi ve Mihalgazi Türbesi Bilecik’in önemli türbeleridir.

Köşkler

Atatürk Köşkü: Bozüyük İlçesine 25 km. uzaklıkta, orman içi güzel bir sivil mimari örneği dinlenme yeridir

Çeşmeler

Kaymakam Çeşmesi :Söğüt İlçemizde,1919 yılında Kaymakam Sait Bey tarafından yaptırılmış, Osmanlı Mimarlık Sanatının son örneklerindendir.

Bilecik İçmeceler ve Kaplıcaları

Osmaneli-Selçik İçmeleri: Osmaneli ilçesine 9 km. uzaklıkta ulaşım kara ve demiryolu ile sağlanmaktadır. İçmenin suyu dört ayrı çeşmeden akar. Mide, karaciğer, safra kesesi bağırsak ve idrar yolları hastalıklarına iyi geldiği gibi böbrek taşlarının eritilmesi ve düşürülmesinde etkilidir.

Söğüt Çaltı Kaplıcası: Söğüt ilçesi Çaltı beldesinde bulunan kaplıcanın suyu 30 km. uzaklıktaki bir kaynaktan gelmektedir. Banyo ve içme şeklinde yararlanılan kaplıca; deri hastalıkları, mide rahatsızlıkları, romatizmal hastalıklar, nevrit, polinevrit ve kadın hastalıklarına iyi gelmektedir.

Yaylalar

Kömürsu Yaylası: Bozüyük ilçe merkezine 28 km. uzaklıkta köknar, karaçam, kayın, ardıç, titrek kavak ağaçlarıyla yaz mevsiminde yemyeşil çimen ve çeşitli çiçeklerle kaplanır. Kış turizmi açısından önemli yaylalardandır.

Kamçı Yaylası: Pazaryeri ilçesinin Bozcaarmut köyü yöresindeki yayla çam ormanları ile önem taşır. Kamp ve dinlenme yeri olarak kullanılmaktadır.

Sofular Yaylası: Bozüyük İlçe Merkezine 25 km. uzaklıktaki çam ve köknar ağaçları ile kaplı yaylanın yüksekliği ortalama 1600 m. civarındadır. Yayla turizmi açısından önemlidir.

Mesire Yerleri

Küçükelmalı Gölet Çevresi: Pazaryeri ilçe merkezine 10 km uzaklıkta Küçükelmalı köyü yakınındaki gölet çevresi çam ağaçlarıyla kaplı orman içi dinlenme yeridir.

Bozcaarmut Gölet Çevresi: Bozcaarmut Köyü yakınlarında ilçe merkezine 15 km uzaklıkta, çevresi köknar ve çam ormanları ile kaplı bir mesire alanıdır.

Kınık Şelalesi: Merkez Kınık Köyü Alamandere mevkii yakınındaki kayalıktan çıkan su ilginç bir görüntü vermektedir. İl merkezine uzaklığı yaklaşık 25 km.dir.

Sportif Etkinlikler

Kanyoning: Yenipazar, Karahasanlar- İnhisar, Harmanköy arası 3100 mt. uzunluğundaki kanyon kanyoning için elverişlidir.

Müzeler

Söğüt Müzesi

Adres: Ertuğrul Gazi Cad. Söğüt – Bilecik
Tel: (228) 361 36 94

Öğr.Gör.Mehmet Aykaç Reşadiye Meslek Yüksekokulu

BESİNLERİ SATIN ALMA, SAKLAMA,HAZIRLAMA VE PİŞİRME İLKELERİ

Yazar tarih Eki 4th, 2008

BESİNLERİ SATIN ALMA, SAKLAMA,HAZIRLAMA ve PİŞİRME İLKELERİ

Hazırlama ve pişirme işlemleri esnasında besinlere uygulanan işlemler, vitamin ve mineral kayıplarına, hatta besin zehirlenmelerine yol açabilir. O nedenle, besinleri satın alma aşamasından saklama koşullarına kadar pek çok evrede bazı ilkelere dikkat etmekte yarar vardır. Aşağıda bu işlemler için bazı örnekler yer almaktadır:

Et ? Kuru baklagil ? Yumurta Grubu

? Pişmiş besinler oda sıcaklığında 2 saatten uzun süre bırakılmamalı, buzdolabına konulmalıdır.
? Etler birer yemeklik miktarlarda, yassı bir şekilde paketlenmiş olarak dondurulmalıdır.
? Dondurulmuş besinler, özellikle de etler buzu çözdürüldükten sonra yeniden dondurulmamalıdır.
? Oda sıcaklığında, su içerisinde, kalorifer yakınında, hafif ateşte veya güneşli yerlerde bekletilerek çözdürme işlemi yapılmamalıdır.
? Çözdürme işlemi; buzdolabının alt raflarında bekletilerek, su geçirmeyen naylon torbalara sıkıca sarılıp akan soğuk suyun altında tutularak veya mikrodalga fırının çözdürme programında yapılmalıdır. Çözdürülmüş besinler bekletilmeden pişirilmelidir.
? Etler, aleve çok yakın pişirilirse kanserojen moleküller oluşur.
? Izgara yapılırken etlerin damlayan suyu ile B vitaminleri kayba uğrar. Bu nedenle metal çatal yerine tahta maşa yardımı ile ters – düz edilmelidir.
? Kuru fasulye, nohut, mercimek gibi baklagiller iyi pişirildiğinde sindirimi kolaylaşır ve böylelikle protein değeri artar. Öte yandan haşlama sularının dökülmesi veya çabuk pişmesi için soda eklenmesi besin değerini azaltır.
? Kapakları hafif de olsa dışa dönük konserveler sağlık için son derece tehlikelidir.
? Kırık, çatlak ve kirli yumurtalar satın alınmamalıdır. Yumurta yıkanmadan buzdolabında saklanmalı, ancak kullanmadan önce mutlaka yıkanmalıdır (elleriniz dahil).
? Yumurta, çiğ olarak tüketilmemelidir. Çiğ yumurta zor sindirilir ve vücutta biotin adındaki bir vitaminin emilimini azaltır. Ayrıca besin zehirlenmesine de yol açabilir.
? Yumurtanın sarısının etrafı yeşil renk alacak kadar uzun süre pişirilirse veya haşlandıktan uzun süre sonra yenilirse, hem sindirimi güçleştirir hem de besin değeri azalır.

Süt Grubu

? Süt kesinlikle çiğ olarak tüketilmemelidir. Tercihen UHT (uzun ömürlü süt) veya pastörize süt alınması daha sağlıklı olacaktır. Bu kapalı sütleri ısıtma veya kaynatma zorunluluğu yoktur, soğuk olarak da içilebilir.
? Süt uzun süre kaynatılırsa vitaminleri azalır. Pastörize ve sterilize edilmemiş süt kabardıktan sonra 4 – 5 dakika karıştırılarak kaynatılmalıdır. Ardından hemen soğutulup cam kavanoz içerisinde buzdolabına konularak 1 – 2 gün içerisinde kullanılmalıdır.
? Sütünüz uzun ömürlü de olsa, açıldıktan sonra buzdolabında 2 gün kadar saklanabilir.
? Çiğ sütten yapılmış peynir tüketilmemelidir. Pastörize edilmiş olmasına dikkat ediniz.
? Sütlü tatlı yaparken süt, un ve şeker birlikte pişirildiğinde sütün besin değeri azalır. Topaklanma görülebilir. Şeker ya indirmeye yakın ya da indirdikten sonra eklenmelidir.
? Tarhana güneşte kurutulursa ve süt – yoğurt aydınlık yerde bekletilirse B2, B6 vitamini ve folik asit kaybı olur. Gölgede ve fırında kurutulabilir.
? Yoğurdun yeşilimsi suyu dökülürse vitamin değeri azalır. Yine, yoğurt torbaya konup süzülür, süzülen suyu atılırsa vitamin kaybı olur. Yoğurt suyu çorba ve hamur işlerinde kullanılarak değerlendirilebilir.
? Yoğurt kapları, boşaldıktan sonra tekrar besin saklamada kullanılmamalıdır.
? Ayran yaparken köpürmesi için içerisine soda katılmamalıdır.
Tahıl Grubu

? Ekmek dilimlenip kızartılırsa besleyici değeri azalır. Öte yandan enerjisi azalmaz.
? Ekmek, çörek, kurabiye yapmak için hamurun mayalandırılması besin değerini arttırır.
? Ekmek, 2 günden daha uzun süre bekleyecek ise buzlukta tutulmalıdır.
? Bayat ekmekler, su buharına tutularak yeniden taze hale getirilebilir.
? Makarna, erişte v.b. besinlerin haşlama suları dökülmemeli, çekeceği kadar su ile suyu çektirilerek pişirilmelidir.
? Şehriye, pirinç ve unun kavrulması protein kaybına neden olmaktadır.

Sebze ? Meyve Grubu

? Satın alırken mevsim sebze ve meyveleri tercih edilmelidir. Böylelikle hormonal açıdan, besin değeri bakımından ve ekonomik olarak sıkıntı yaşanmamış olunur.
? Taze sebzeler önce ayıklanmalı, yıkanmalı, sonra doğranmalı ve yeteri kadar su ile pişirilmelidir. Yeşil yapraklı sebzeler, hiç su koymadan pişirilebilirler. Sebze yemeğine çok su eklenirse vitamin kaybı artar.
? Sebzeler doğrandıktan sonra bekletilirse ve haşlama, pişirme suları atılırsa, vitamin ve mineralleri azalır.
? Sebzeleri pişirirken soda eklemek, yeşil ve sarı sebzelerden yapılan salatalara limon veya sirke ekleyerek bekletmek A ve C vitamini değerini azaltır.
? Dondurulmuş sebzeler çözdürülmeden pişirilmelidir.
? Konservenin suyu dökülürse vitamin değeri azalır. Çorba ve sos yapımında kullanılabilir.
? Patates gibi kabuğu içinde haşlanabilen sebzeleri iyice yıkadıktan sonra kabuğuyla birlikte haşlayınız. Patates dilimledikten sonra suda bekletilmeden hemen pişirilmelidir.
? Çürümediği sürece sebzelerin dış yapraklarını atmayınız.
? Sebze ve meyvelerin kabukları derin soymamalı, çok küçük parçalar halinde doğranmamalıdır.
? Ispanağın acı suyunu gidermek için tuzla ovulması ve haşlandıktan sonra suyunun iyice sıkılması çok fazla besin kaybına neden olur.
? Meyveler kesildikten ya da suyu sıkıldıktan sonra bekletilirse C vitamini değeri azalır. Hatta, taze sıkılmış meyve suları buzdolabında bile bekletilse vitamin değeri azalır. Önerilen; 5 dakika içerisinde tüketilmesidir.

DİKKAT EDİLECEK DİĞER HUSUSLAR

? Gıdaların satın alırken taze olmasına dikkat edilmelidir. İmal ve son kullanım tarihleri okunmalı, tarihi geçmiş olanlar alınmamalıdır. Üzerinde son kullanım tarihi olmayan gıdalar rengi, görünüşü ve kokusu incelenerek satın alınmalıdır.
? Bir ürün satın alınırken üzerinde; gıda – firma adına ve adresine, üretim yerine, hazırlama ve kullanma talimatına, depolama ve saklama koşullarına dikkat ediniz.
? Marketlerden alışveriş yaparken et, süt, sebze ve dondurulmuş yiyecekler gibi kolay bozulabilecek gıdaları kuru gıdalardan sonra almaya özen gösteriniz.
? Dondurulmuş gıda alırken taş gibi sert olanları tercih ediniz.
? Bozulabilecek besinleri satın aldıktan sonra kısa süre içinde buzdolabına yerleştiriniz. Buzdolabının sıcaklığı +4°C üzerinde olmamalıdır.
? Besinleri buzdolabında nem ve hava geçirmeyen kaplar içinde saklayınız.
? Buzdolabınızı tıka basa doldurarak içerisindeki hava akımını engellemeyiniz.
? Buzluğu çözdürürken veya buzdolabını temizlerken dondurulmuş ve kolay bozulabilecek gıdaları buzla dolduracağınız kaplar içerisinde bekletiniz.
? Yağlar yakıldıktan sonra yemeğe eklenirse (örnek; İskender kebap, mantı, yayla çorba) kanserojen öğeler içerirler.
? Tuzun ışık almayan, kuru ve serin bir yerde muhafaza edilmesi gerekmektedir. Tercihen iyotlu tuz kullanılmalı ve 3 ay içerisinde tüketilmelidir.
? Üzerinde sebze ve salata doğradığınız tahtada kesinlikle et kesmeyiniz.
? Pişmiş ve çiğ besinleri yan yana getirmemeye özen gösteriniz.
? Besinleri mümkün olduğunca tekrar ısıtmaktan kaçınınız.
? Çok yüksek derecede sıcaklık ve vakum altında ısıtma koşullarını sağlayamadıkça evde konserve yapmaktan kesinlikle kaçınınız.

BESİN GRUPLARININ SEÇİMİ

Her grup için pahalı ve ucuz besinler vardır. Örneğin; et yumurta ve kuru baklagillerden çok daha pahalıdır. Gereksinmemiz olan protein, yumurtadan etin yarı fiyatına, kuru nohuttan 1/5 fiyatına sağlanabilir.

Düşük gelirli aileler enerji ihtiyaçlarını karşılamak için daha ucuz olan tahılların yanında bir miktar kuru baklagil ve yumurta satın alarak diyetlerini enerji ve protein yönünden dengeli duruma getirebilirler. Sebzelerden yeşil yapraklı olanları vitaminlerin bir çoğu ve bazı minerallerden zengindir. Yeşil yapraklı sebzeler tercih edilmelidir. Meyvelerden elma, muz değerindedir. Fakat fiyatı çok daha ucuzdur. Yine sebze ve meyveleri satın alırken turfanda olanları satın almak israftır. Bunun yerine mevsim sebze ve meyveleri tercih edilmelidir. Mevsimlik sebze ve meyveler turfanda olanlardan ucuz, daha lezzetli ve daha besleyicidir.

Satın alınacak besine ödenecek parayla besleyici değeri arasında ilişki aranmalıdır. Besleyici değeri yüksek, fiyatı ucuz olan tercih edilmelidir. Aşağıda birbiri yerine kullanılabilecek besinler gösterilmiştir:

o Pekmez, baldan besleyicidir, fiyatı daha ucuzdur.
o Elma, muz değerindedir, fiyatı daha ucuzdur.
o Yapraklı marul, göbeklisinden besleyicidir, fiyatı daha ucuzdur.
o Bulgur, pirinçten besleyicidir, fiyatı daha ucuzdur.
o İstavrit, lüfer değerindedir, fiyatı daha ucuzdur.
o Yumurta, et değerindedir, fiyatı daha ucuzdur.
o Mercimek, kıyma (et) kadar besleyicidir, fiyatı çok daha ucuzdur.
o Mevsimlik sebze ve meyve, turfanda sebze ve meyveden daha besleyicidir, fiyatı daha ucuzdur.

 

 

Kaynak:

KÖSE  M.Turgay   (Uzman Diyetisyen) BESİNLERİ SATIN ALMA, SAKLAMA,HAZIRLAMA ve PİŞİRME İLKELERİ 2006

 

 

« Önceki - Sonraki »